Friday, 8 January 2016

Eş olmak üzerine lakırdı.


Sevdiğimiz dost ve arkadaşlarımızla; eğer aynı çatı altında değilse akrabalarımızla güzel bir ilişki-iletişimi sürdürmek aynı evin içinde eş ile yaşamı paylaşmaktan çok daha kolaydır. Çünkü herkes kendi hayatını yaşar ve kimse kimseye hayata dair sorumluluklar yüklemez. İş çevremiz hariç olmak üzere; arkadaş ve dostlarımızla genelde her günü birlikte geçirmeyiz. Çocuklar küçükken aynı evin içinde yaşamak yine nispeten kolaydır. Çünkü ilk önce sevgi bağı çok güçlüdür; çok sevimlidirler ve ikincisi bir yöneten - yönetilen ilişkisi istemeden olsa da kurulur. Elbette tüm bunların zor zamanları, tahammül edemediğimiz davranış veya anları vardır. Öyle olsa bile çözümleriz; ya da çocuklarımız hariç arkadaşlarla olan iletişim sıklığını geniş zamana yayarak belki bir yol bulabiliriz; hiç olmadı iletişimi keseriz. Aynı evin içinde eşimiz ile yaşamaktan çok daha kolaydır.

Günümüzde eş ilişkisinde bir alt-üst (yöneten-yönetilen) kurulmamalıdır. Dominant bir karakter her zaman yöneten olmak isteyebilir. Fakat bu olduğunda; biliriz ki; harika olabilecek bir ilişkinin içine dikenler koymaya başlamışızdır. Çünkü hiçbir insan aşağılanan, yönetilen, sözü umursanmayan, değersizleştirilen kişi olmak istemez. Üstelik çok severek hayatını bağladığı - can yoldaşı olarak yola çıktığı eşinden bu davranışı görmek istemez. Evlilik deneyimi olan herkes bilir ki; asıl söylenmeyen beklenti; eşinizin sizin en iyi arkadaşınız-dostunuz-can yoldaşınız-hayata onun elleriyle tutunduğunuz-zorluklara birlikte göğüs gereceğiniz-güzel zamanları birlikte kutlayacağınız-saygı duyup-saygı duyulacağınız-güvenip-güvenildiğinizi hissedeceğiniz; evliliğinize sahip çıkan kişidir. Her aile kendi içinde ayrı bir kültür barındırdığından; ilk başlarda kültürel farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar olsa bile; bu uzun süren bir durum değildir.

Fakat asıl hassas olan nokta ise; günümüzde fazlaca yapılan bir hata olan eşlerin bireyler olarak hayatlarını sürdürmek istemeleridir. Birey ile eş kavramı birbirine taban tabana zıt iki kavramdır. Her birey kendi hayatlarını yaşar. Eşler ise ortak bir kültür içinde ortak hayatlarını yaşarlar. Bunu yapamayanlar zamanla eş duygu-paylaşım-hissinden uzaklaşmaya başlarlar. Bir süre sonra bir evi paylaşan arkadaşlar olurlar. Ve zamanla aynı evi paylaşan bireylere dönüşürler. Aynı evin paylaşılması bir çok nedene bağlı olsa da; genellikle düzeni bozmak istememe, rahatlığın alışılmışlığını bozmak istememe, yeni bir düzene geçme isteksizliği veya ekonomik nedenlere bağlıdır; kimi zaman ise sosyal-statü endişelerine bağlıdır. Fakat orada çok önce eş olmayı bırakmış iki insan vardır. Bitiş sürecinde arkadaşlık ve birey olma yalnızca bitişin aşamalarıdır. Olumsuz davranış-kavga-şiddet-eziyet etme-alkol-yüklü borçlar vs gibi sorunlara hiç değinmeyeceğim. Çünkü bu noktada zaten eş olma hali kalmamıştır. Ezen-ezilen ilişkisi sürmektedir. Eş olma hali daha çok birlikte öğrenme-gelişme hali gibidir.

Bunun için hayatın bize sunduğu zamanların en çoğunu onunla birlikte denge-sevgi-saygı içinde gelişerek-iletişim halinde geçirmeliyiz. Tersi durumlar; dışarıdan harika görünse bile yukarıda saydığım endişelerin sonucu olarak; bir tiyatronun sahnelenmesinden başka birşey değildir ve önünde sonunda biter. Bitiş ise; ender olarak iki kişi tarafından iyi yönetilebilir. Unutmadan eş olma hali anlaşma hali değildir; yaşamı paylaşma halidir. Eğer anlaşma ihtiyacı doğmaya başlamışsa; çatlaklar oluşmaya başlamıştır..

No comments:

Post a Comment