Tuesday 12 January 2016

Birlikte düşünelim


Gelin birlikte düşünelim. Hepimiz biliriz ki ışık camdan görüntümüzü yansıtırken aynı zamanda camın ardını görürüz. Cam ışığın önüne çıkan engeldir. Eğer önüne bir engel çıkamasaydı ışık yoluna devam ederdi. Bu durumun bilimsel karşılığı şudur. Işık aslında fotondur. Foton hem partikül (madde) hem de dalgadan oluşur.  Ve yine biliriz ki her maddenin bir kütlesi vardır. O halde ışık (photon) cama çarptığında partikül olan özelliği çarptığı cisimden vektörel bir yöne yansır ve dalga olan yapısı ise camdan geçerek içerideki cisimlere çarparak görüntüyü partikül yapısı ile bize ulaştırır. Elektronlar da aynı özelliğe sahiptirler. Çok detaya girmeden atomun doğasının photonun veya elektronun doğasını taklit ettiğini söyleyebiliriz. Ki böyledir. Evren , foton, elektron, kuark, gluon, lepton, nötr lepton (nötrino) yani atomlar ve atomaltı parçacıklardan oluşur. Doğal olarak insan da atomlardan meydana gelmiştir. Çin çinlilerden olma bir ülkedir😊

Yukarıdaki örneği matematiksel olarak ifade etmek istediğimizde formülasyona zamanı eklememiz gerekir; çünkü zaman bir fonksiyondur. O halde şöyle yorumlayabiliriz. Bir başlangıç noktasından yani geçmişten hareket eden photon karşısına çıkan engel veya etkileşime girdiği madde ile yörüngesini veya başka bir deyişle yolunu değiştirir. Partikül davranışı için farklı bir yörünge yani farklı bir gelecek oluşmuştur. Aynı şekilde dalga davranışı gösteren özelliği için ise daha farklı bir yörünge veya daha farklı bir gelecek oluşmuştur. 

Buradan insana dönecek olursak; insan karşısına çıkan engeller veya etkileşime girdiği olaylar sonucunda atomik modeldeki davranışı sergiler. Her bir durumda farklı yörüngeler veya farklı bir deyişle farklı gelecekler oluşur. Bu durum her seferinde sonsuz kere tekrarlanarak evrene yayılır. Bu duruma quantum mekaniğin sonsuz evrenler teorisi ismi verilmiştir. Farkında olduğunuz bilinç tek bir uzay zamanın bilincinde olmasına karşın (ki o da bu etkileşim sonucunda değişir ve farklı bir geleceğe doğru hareket eder) iletişim halinde olmadığınız diğer bilinçleriniz ise sonsuz kere farklı bilinçlere ayrışarak kendi bilincinin farkında olmayı sürdürürler. Bu sebepledir ki Stephen Hawking geleceğe dair gördüğümüz rüyaların farklı bilinçlerimizle henüz tanımlayamadığımız bir yol ile iletişimidir diye açıklar. Böylece gittiğimiz bir yerde dejavu hissine kapılabiliriz. Ya da yaşadığımız bir olay bu duyguyu tetikleyebilir. Bazılarımız ise o eskiden görmüş olduğu rüyayı anımsar ve evet burasını rüyamda görmüştüm ya da bu olayı rüyamda yaşamıştım diye tarif ederler. Ve fakat henüz bu nokta teoriden öte birşey değildir. Kesin olan, ölçülüp kanıtlanmış olan atomun davranış modelidir ve bu model gezegenimize ve üzerinde bulunan herşeye uygulabilir olduğudur. İnsan kendini soyutlayıp farklı bir konuma koyma eğiliminde olsa dahi maddesel olarak bilimsel perspektifte imkansızdır ( bir anlamı yoktur).

Dilerseniz tekrar düşünün..

Şimdide dilerseniz biraz relativiteden bahsedelim. Bir uçakta uyandığınızı düşünün ve fakat uçağın tek bir penceresi vardır ve uçağın tavanındadır. Uçsuz bucaksız masmavi gökyüzünü görüyorsunuzdur. Tek bir bulut bile yoktur. Bulunduğunuz uçağın üzerinde, aynı hızda uçan başka bir uçağın olduğunu düşünelim. Ve siz yalnızca gökyüzünü ve üzerinizde uçan uçağı görürsünüz. Şimdi soralım. Size göre gördünüz uçak uçuyor mudur yoksa üzerinizde aslı mı duruyordur? Uçakta olduğunuz için yukarıda gördünüz uçağın ve içinde bulunduğunuz uçağın uçtuğunu düşünürsünüz. Düşünsel olarak buna inanırsınız. Halbu ki dışarı çıkarıldığınızda, içinde bulunduğunuz uçağın hiç havalanmadığını ve üzerinizde gördünüz uçağın ise masmavi gökyüzü olarak boyanmış bir tavana asılı gördüğünüzde şaşkınlığa uğrarsınız. Aynı deney gerçek şartlarda ve uçak gerçekten uçarken tekrarlandığında üzerinizde gördüğünüz uçağın tavana mı asılı yoksa gerçekten üzerinizde uçtuğunu bilemezsiniz. Size göre uçak orada durmaktadır. Oysa bu kez gördüğünüz uçak gerçekten sizinle aynı hızda uçmaktadır.

Başka bir örnekle devam edelim. Einstein klasik bir örneğinde şöyle sorar. Pencereleri olmayan tek kapılı bir odada olduğunuzu düşünün. Koltuklar ve ışık vardır. Oda ise bir ray üzerinde ileri hareket etmektedir. Dışarıdan tren sesleri ve ray tıkırtıları duyarsınız. Size göre bir trende misiniz yoksa hareket ettirilen bir oda içinde mi bulunuyorsunuz? Sorunun yanıtı şöyledir. Size göre muhtemelen bir trendeyim dersiniz; oysa dışarıdan deneyi izleyenlere göre bir oda içinde bulunmaktasınızdır. Fakat siz bir trende olduğunuza yemin edebilirsiniz. Bu durumda gerçeklik hangisidir? Bunun yanıtı ise şöyledir. Sizin gerçekliğinize göre siz doğruyu söylüyorsunuz. Oysa deneyi izleyenlerin gerçekliğine göre siz bir oda içinde bulunmaktasınızdır.

Relativite temelde gözlemcinin gerçekliğine göre şartların tanımlanabildiğini anlatır. Bunun anlamı şudur. Enerji, momentum, yörünge, hız, zaman vs tüm evren onu nereden ve nasıl , hangi şartlar içinde gözlemlediğinize göre şekil alırlar veya tanımlanırlar. Örneğin bizler bir gezegenin üzerinde yaşayan canlılarız. Dünyanın ekvatoral dönme hızı 1674.4 km/saat olduğu halde biz olduğumuz yerde durduğumuzu gözlemleriz ya da öyle hissederiz. Güneş doğup, batmakta ve etrafımızda dönmektedir :) .. Doppler kaymasına göre galaksiler birbirlerinden uzaklaştıkları halde; gökyüzünün açık olduğu gecelerde gördüğümüz yıldızların, doğduğumuz günden beri oldukları yerde durduklarını gözlemler ve buna inanırız. Oysa doppler kayması, hubble tarafından kanıtlanmıştır ki galaksiler ve yıldızlar bizden uzaklaşmaktadırlar ve içinde bulunduğumuz galaksiyle birlikte biz de hareket etmekte ve o galaksilerden uzaklaşmaktayız. Güneş sistemimiz ve üzerinde yaşadığımız gezegen saatte 72000 km ile Lambda Herculis takım yıldızına doğru hareket etmektedir. Halbuki bunun farkında bile değilizdir.

Son bir örnek verip konuyu kapatalım. İnsan genelde pratikte bunların benimle hayatımla ne ilgisi var diye sorma cahilliğini benimsemeye eğilimlidir. Çünkü gözlem kapasitesi kendi çevresinin dışına taşamayacak kadar dar kafalı ve cahildir. Cahilliği içinde yaşama kabuğunu kırmaya da eğilimli değildir. Bu da olağan dışı tembelliğinden gelir. Hal böyleyken, buna uygun bir örnek verelim. Sıradan günlük yaşantınızı yaşarsınız. Her sabah işinize gider, akşama kadar çalışır ve akşam evinize dönersiniz. Arkadaşlarınız, eşiniz, çocuklarınız, akrabalarınız vardır. Birgün gelir emekli olursunuz. Yaşlanır ve sonunda ölürsünüz. 70 yıl bir ömür geçirmişsinizdir. Sizinle aynı doğum tarihine sahip biri ise, siz otuzlu yaşlarınızdayken bir kapsüle konmuş ve ışık hızında bir araştırma yolculuğuna gönderilmiştir. Siz 69 yaşındayken ise geri gelmiştir. Fakat onun görünüşü size göre halen otuzlu yaşlardadır. O kapsül içinde size sunulan her şey ona da sunulmuştur. Fakat aranızdaki fark su götürmez netliktedir. Siz bir yıl sonra öleceksiniz; o ise yine kapsüldeki yaşamına geri dönecek ve tahmin bile edemeyeceğiniz uzun bir yaşamı olacaktır. Bu karşılaşmanızda hayatın nasıl geçti sorusuna; daha dün yola çıktım ve birkaç saat sonra geri dönmemi söylediler diye yanıt verecektir. Siz ise 30 yaşında onu son görmenizden bu yana 39 yıl geçirmişsinizdir. Belki bu örnek pratik dediğiniz yaşamınıza dair düşünmenize yardımcı olur.. Çünkü bilimsel perspektifte gerçekliğin dışında olan ihmal edilir; hesaplama dışı bırakılır😊 yaşam, hayal edebildiğinizden çok daha karmaşık ve çok daha sonsuzdur. Bir çocuğun gözünden baktığınızda; ne olursanız olun, insan doktoru (tamircisi), hayvan doktoru (tamircisi), araba tamircisi, fırıncı, satıcı, inşaat işçisi, fabrika işçisi, öğrenci, öğretmen, insan-ticaret anlaşmazlıkları savunucusu (avukat), hakemi (hakim), bakkal amca, bebek bakıcısı, mühendis vs. Yaşamı daha derin ve doğru algılamanızı sağlayıp ufkunuzu genişletecek olan ise bilimdir..

No comments:

Post a Comment