Başlangıçta atomlar, madde, yıldızlar ya da gezegenler yoktu. Sonra 3:1 oranında Hidrojen ve helyum oluştu. Büyük fırın içinde hidrojen ve helyumdan diğer atomlar oluşmaya başladı. Ardından yıldızlar doğdu. Sonra gezegenler. Günümüzün teknolojisi ile bu uzaklıktaki galaksileri tespit edebilmemize rağmen ötesine bakmaya çalıştığımızda hiçlikle karşılaşıyoruz. Büyük bir duvar ile etrafımızın örülü olduğunu tespit ediyoruz.
Oval şeklindeki resimde gördüğümüz; tüm evrenimizin haritasıdır. Üzerindeki her bir nokta bir galaksiyi gösteriyor. Fakat 13.6 milyar ışıl yılı uzaklığa ulaştığımızda birden bitiyor ve karşımıza büyük duvar çıkıyor. Teknik gücümüz daha uzağa bakmaya engel olmadığı halde büyük duvarın ardını göremiyoruz! Büyük duvarın ardında ne var? neden göremiyoruz?
Oval şeklindeki resimde gördüğümüz; tüm evrenimizin haritasıdır. Üzerindeki her bir nokta bir galaksiyi gösteriyor. Fakat 13.6 milyar ışıl yılı uzaklığa ulaştığımızda birden bitiyor ve karşımıza büyük duvar çıkıyor. Teknik gücümüz daha uzağa bakmaya engel olmadığı halde büyük duvarın ardını göremiyoruz! Büyük duvarın ardında ne var? neden göremiyoruz?
Cern'de yapılan deneyler ile evrenin oluşumunun ilk 3 dakikasına kadar ulaşıp, kanıtlayabilmemize rağmen halen, büyük duvarın ardını göremiyoruz. Bunun nedenini Cern'deki fizikçiler şöyle açıklıyor : " Büyük duvarın ardında henüz hidrojen ve helyum dışında bir yapılanma yok. İlk 3 dakikadan daha geriye doğru gittiğimizde ise, atomlar henüz oluşmadığından; netron ve proton çorbası halinde olduklarından görebileceğimiz birşey yok. "
Bildiğimiz diğer şey ise; evrenin megapersek (3.3 milyon ışıkyılı) başına 68 km/saniye hızında genişlemeye devam etmesi. Bu şaşkınlık verici bir hızdır. Evren genişlerken galaksiler birbirlerine yaklaşıp; birbirlerinin etrafında dönerek dans ediyor; çarpışıyor, birleşiyor ve yeni galaksiler doğuyor. Yıldızlar doğuyor; patlayıp ölüyorlar ve yeni yıldızlar, gezegenler doğuyorlar. Bütün bunları hayal etmesi bile inanılmaz hayranlık verici bir fenomen. Adeta her an durmadan gerçekleşen yaşamın dansı gibi..
Yazının başlığındaki sorumuza çok teknik detaylara girmeden yanıt arayalım.
Basitçe ifade edebileceğim gerçek; bizi oluşturan elementlerin kökeninin ancak yıldızlarda bulunabileceği. Çünkü bu atomları oluşturabilecek başka bir kaynak mevcut değil. Hidrojen, Oksijen, Karbon, Demir vs. Bizi oluşturan elementler bunlar olduğuna ve başka bir yerde oluşamadığına göre; ölen bir yıldızın patlarken uzaya yaydığı atomlar sayesinde dünyamız, üzerindeki hayat ve bizler oluşabildik. Dolayısıyla bizi oluşturan herşey, ölmüş yıldızların tozlarından gelmiş demektir.
Her ne kadar kökenimizi, fizik hesaplarıyla ifade edebilmiş ve kanıtlayabilmiş olsak ta; serbest atomların bizi biz olarak kendiliğinden şekillendirebilmesini olasılık hesaplarına formüle ettiğimizde, karşımıza çıkan rakam, evrenin yaşından inanılmaz miktarda büyük çıkıyor. Bilimsel perspektifte atomların olası dansları/etkileşimleri ile kendiliğinden şekil alabilmemiz; dna ve diğer tüm yapımızın oluşabilmesi olasılığı sıfırdır. Bundan önce ilk tartışılan ve hesaplanmaya çalışılan ise; yıldızların (kendiliğinden-doğal olarak) atomların çarpışmaları ile oluşma olasılığıdır ki bu ihtimal şu an için imkansız görünmektedir. Atomların çarpışarak daha ağır atomları oluşturduklarını biliyoruz. Ancak bu atomların belirli bir düzende bir yıldızı oluşturma olasılığı mümkün görünmüyor. Adeta evrenin bir dna'sı olmalı ki bu kod yıldızın hangi atomlardan oluşacağını, büyüklüğünü ve şeklini oluşturabilsin.
Her ne kadar kökenimizi, fizik hesaplarıyla ifade edebilmiş ve kanıtlayabilmiş olsak ta; serbest atomların bizi biz olarak kendiliğinden şekillendirebilmesini olasılık hesaplarına formüle ettiğimizde, karşımıza çıkan rakam, evrenin yaşından inanılmaz miktarda büyük çıkıyor. Bilimsel perspektifte atomların olası dansları/etkileşimleri ile kendiliğinden şekil alabilmemiz; dna ve diğer tüm yapımızın oluşabilmesi olasılığı sıfırdır. Bundan önce ilk tartışılan ve hesaplanmaya çalışılan ise; yıldızların (kendiliğinden-doğal olarak) atomların çarpışmaları ile oluşma olasılığıdır ki bu ihtimal şu an için imkansız görünmektedir. Atomların çarpışarak daha ağır atomları oluşturduklarını biliyoruz. Ancak bu atomların belirli bir düzende bir yıldızı oluşturma olasılığı mümkün görünmüyor. Adeta evrenin bir dna'sı olmalı ki bu kod yıldızın hangi atomlardan oluşacağını, büyüklüğünü ve şeklini oluşturabilsin.
Daha geriye doğru gittiğimizde ise; proton ve nötronların ağırlık orantılarının bugün bildiğimiz orantıdan farklı olmak zorunda olduğunu hesaplıyoruz. Aksi halde atomların oluşma ihtimali sıfır çıkıyor. En büyük zorluk ise; atomun yörüngesindeki elektronun nasıl oluştuğunu açıklamak !
Kafaları daha fazla karıştırmadan özetleyip tamamlayayım.
Elimizdeki kesin verilere göre, bizleri oluşturan elementler ölen yıldızlardan gelmiştir.
Evren, büyük bir hızla genişlemeyi sürdürmektedir.
Evrenin etrafını saran büyük duvarın ardını göremiyoruz.
Yıldızların ve insanların kendiliğinden bugünkü şeklini alma olasılığı matematiksel olarak sıfırdır.
Sorgulamaya, öğrenmeye, düşünmeye ve araştırmaya devam ediyoruz. Felsefe ya da dinsel açıklamaların sonuçlarına ulaşsak dahi; birgün, bu soruların yanıtlarını bilimsel olarak kanıtlayabileceğimizi düşünüyorum.
Sevgiyle esen kalın..
No comments:
Post a Comment