Saturday 20 August 2016

Doğum kontrolü günleri geride kaldı...




Doğum kontrolü... Hayır, üzgünüm, doğum kontrolü günleri geride kaldı. Doğum Yasağı dönemecine ulaştık. Bugün önlem almazsak yakın gelecekte neler olacağını anlatmaya çalışacağım.

Hesaplamaların ortaya koyduğu yalın gerçek 1960-2000 yılları arasında dünya nüfusu %103.0152 ve 1970-2010 yılları arasında %88.21293 artış göstermiş. Hesaplamayı 40'ar yıllık aralarla yapacak olursak 2050 yılına girerken dünya nüfusu 12,047,381,000 'a ulaşmış olacak. Dünyanın taşıyabileceği en fazla nüfusun 9 milyar olduğu görüşleri çok fazla kaynakta göze çarpıyor. Fakat Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına ve National Intelligence Council:Global Trends 2030 raporuna göre, 2030 yılında (ortalama ) 8.3 Milyara ulaştığımızda kaynakların nüfusu beslemeye ve enerji ihtiyacını karşılamaya yetmeyeceği görülüyor.

Aslına bakarsanız, bu raporların tutarlı bir tarafı var. Çünkü bilimsel ve teknolojik gelişmemizi incelediğimzde son 50-60 yıl içinde ciddi sayılabilecek bilimsel bir gelişme kaydedilebilmiş değil. Teknolojik olarak gördüklermizin tamamı 60 yıl önce bulunmuş ve kanıtlanmış olan bilimsel gelişmelerin teknolojik olarak evire çevire pazarlanmasından başka bir şey değil. Ne gibi derseniz. Ses - Veri kayıtlarının plaklardan, bantlara, bantlardan cd'lere ve oradan çiplere kayıt edilmesi hali gibidir. Kayıt etme tekniği 1860'da bulunmuştur. Sonra gelen iyileştirmeler 1940'larda en iyi seviyesine ulaşmıştır. Fakat iyileştirme, daha az alana daha çok kayıt verisi kayıt etme bilimsel bir gelişmeden çok verimli kullanımın geliştirilmesi anlamı taşır. Günümüzün tüm bilimi ve teknolojisi için aynı şey söylenebilir. Genetik çalışmaları bir nebze bunun dışında bırakıp, günümüzün ciddi bir gelişmesi olarak tanımlamak istesek te; sonuçta aynı çerçeveye uyar. İlk genetik çalışma 1866 yılında Gregor Johann Mendel tarafından yayımlanmıştır (1). Yapılmış tek rafine teknolojik geliştirmeyi yalnızca 3D yazıcılarda görüyoruz. Ki kanımca belki de geleceğin gıda sorununu çözmemize destek olacaktır.   Bilimsel çalışmaların kendi ciddi sorunlarını önümüzdeki 4 yıl içinde çözüp, en az süre olan 10 yıl test aşamasından geçirip, tam olarak kanıtlayıp ve aynı yıl teknolojik olarak kullanışlı hale getirip dünya halklarının kullanımına 2030'da sunabileceğini düşünmek Polyanacılığı bile aşan bir durum...

Nüfusun ilkim değişimi, toprak, su ve kirlilik üzerinde doğrudan etkisinin olduğunu fark etmemiz gerekiyor. Bireysel tüketimleri ne kadar azaltırsak azaltalım; nominal olarak toplamda daha fazla yiyecek ve enerji tüketiyoruz. Yetmediği durumda, daha fazla santral ve bina yapıyoruz. Daha fazla fabrika inşa edip, daha fazla üretiyoruz. Tüketimin kaçınılmaz oranda artmasına neden olan bizzat nüfusun artışıdır. Tüketimin artması, doğrudan atığın artmasına neden oluyor. Atığı yüzde kaça kadar arıtabilir, dönüştürebiliriz? Tüm atıkların %100'nün arıtılıp, çevrim uygulamasına sokulamadığını biliyoruz. Eğer bilmiyorsanız, şimdi öğrenmiş oldunuz. Bazı çevreciler hayali, gerçek dışı, gerçekleşmesi teknolojik olarak olanaksız bir takım düşsel sistemleri kafalarında yaşıyorlar. Yok öyle bir şey! Tüm atıkların tamamı %100 dönüştürelemez. Bu makale içinde bu listeyi verip konunun dışına çıkmak ve sıkıcı olmak istemem ama burada birkaç link vereceğim ki takip edilebilsin (2) (3).

Nüfus artışı, kirlilik, kentleşme ve betonlaşma tarımsal alanları ve hayvancılığı da olumsuz yönde etkileyecektir. Daha az tarımsal alanda daha fazla üretim gibi bir sorunla karşı karşıya kalacağımızı da vurgulamadan geçmeyelim.





Endişelenmemiz gereken yalnızca, nüfusun artışından kaynaklanan kirlilik ve gıda,su yetersizliği değil. Bu kaynakların bölgesel olarak nüfusa yetmemesi durumunda oluşacak büyük göçün etkilerini de hesap etmek zorundayız. Hindistan 10 yıl gibi sürede Çin'nin nüfusunu yakaladı. Öyle görünüyor ki rekor kırmaya aday bir ülke. Benzer nüfus atlamasını Afrika'da gerçekleştirdi. 2030'lara doğru yüz milyonlarca Afrikalı ve Hintlinin dünyaya yayılacağını öngörmek hiç zor olmasa gerek. Çünkü ülkelerindeki kaynakların kendi nüfuslarını taşıması imkansız! Olanaksız! Zorunlu olarak su ve gıda bulabilecekleri bölgelere göç etmeleri gerekecektir. Yolda geçerken, burası fena değil deyip; İstanbul' da birkaç milyonunun kalacağını da öngörmüş olalım!






Zika virüsü ise, ilginç bir konu. Çünkü bir anda Nijerya'da ortaya çıkıp, dünyaya yayılması; tam da nüfus probleminin tavan yapmadığı başladığı döneme denk gelmiş olması; şahsen beni şüphelendiriyor. Dan Brown'nun "Cehennem" adlı romanına atıf yapan bir fenomen gibi...

Yaptığım teknik araştırma sonucunda, doğal yolla ortaya çıktığına dair herhangi (tek) bir cümle bulamadım. Virüs, doğal süreçte birden, aniden sentezlenmez, replike olmazlar. Virüsün genom evrimi uzun yıllar alabilen bir konudur (4)(5)/6). 

Etkisi ne olur diye düşünecek olursak; gelişmiş ve eğitimli toplumlarda tedavisi olmaması nedeniyle doğum oranlarının dramatik miktarda azalma göstermesi büyük olasılık. Ancak eğitimsiz toplumlarda yeni doğan ölümünde artış veya... yaşarlarsa kim bilir o bebekleri nasıl bir yaşam bekler!




Referanslar (Kaynakça):

1- History of genetics  https://en.wikipedia.org/wiki/History_of_genetics
2- Why some items can't be recycled     https://www.rbkc.gov.uk/bins-and-recycling/rubbish-and-recycling/recycling-and-rubbish-faqs/why-some-items-cant-be-recycled
3- 30 things you should never compost or recycle   http://www.mnn.com/lifestyle/recycling/stories/30-things-you-should-never-compost-or-recycle
4- Virüs   https://tr.wikipedia.org/wiki/Vir%C3%BCs
5- Zıka Vırus  http://www.cdc.gov/zika/about/
6- Zika Virüsü https://tr.wikipedia.org/wiki/Zika_vir%C3%BCs%C3%BC


Monday 15 August 2016

Su tüketimini nasıl azaltabiliriz?


Su tüketimimi azaltmak için, bir fikir vermesi bakımından öncelikle kendi yaptıklarımdan bahsedeceğim. Sonra da diğer su tüketim alanları üzerine tartışmayı planlıyorum.

Evet bunları biz de biliyoruz diyebilirsiniz. Fakat bilmeniz veya fikrin basit olması uygulama alışkanlığının kolay olduğu anlamına gelmediği gibi uyguladığınız anlamına da gelmiyor.

Su tüketimini azaltmanın, su tasarrufu sağlarken, ucuz bir yöntem olduğunu düşünmenizi istemem. Eski yöntem ve teknolojilerle su tüketimini azaltmak pek mümkün değildir. Fakat ana fikir şudur. Su, alternatifi olmayan ana yaşam kaynağımızdır.

Öncelikle evin tüm musluklarına, duş dahil olmak üzere su tasarruf kitlerinden taktım. İyi marka alacak olursanız, gerçekten %30 civarında bir tasarruf sağlayabiliyorsunuz.


Daha sonra çamaşır ve bulaşık makinalarını en yeni teknoloji olanlarla yeniledim. Her ikisi de 30 dakikalık programlara sahipler ve en az su sarfiyatı ile yıkama yapabiliyorlar. Burada bana düşen ise, bulaşık ve çamaşır makinaları tam kapasitelerine kadar dolmadan çalıştırmamak. Böylece ortalama %50 su tasarrufu sağlamış oldum. Madalyonun diğer yüzünde ise, daha az atık su üretmiş oluyorum.

Tuvaletlerimizdeki 16lt lik rezervuarı 7lt rezervuar ile değiştirebiliriz. Fakat ben bu değişimi yapmak yerine, rezervuar iç takımını ayarlayarak yarıdan daha fazla dolmamasını sağladım.Böylece işlem başına yine %50 su tasarrufu elde etmiş oldum. Ancak küçük bir detay var ki, tam olarak ölçüm yapamasam da bu sayede aslında tasarrufun %50'nin üzerine çıktığını düşünüyorum. Küçük tuvaletten sonra düğmeye tam basmayıp, hızlıca bas çek yaparak rezervuardaki suyun tamamının boşalmamasını sağlıyorum. Eğer çift kademeli bir rezervuarınız varsa, bu işlem daha kolay olurdu.

Duş konusunda ise, rahat uzun süreli duş almak yerine hızlı ve pratik duş almaya kendimi alıştırdım. Köpüklenirken suyu kapatıyor; daha sonra yine hızlıca durulanıp çıkıyorum. Duş başlığı ve bağlantısında su tasarruf kitlerini de taktım. Böylece eskisine göre %30'un üzerinde tasarruf yapmış oluyorum.

Araba konusu canımı sıkan bir konuydu. Yılda ortalama 15-25 aralığında arabayı yıkatırken; şimdi iki ayda bir yıkama yaptırıyorum. Böylece yılda 6 yıkamaya indirmiş oldum. Yumuşak bir fırça satın aldım. Böylece arabanın üzerindeki tozu, boyasına zarar veremeden aklıma geldikçe süpürüyorum. Eh çok da kirli sayılmaz. Biraz da kendimizi alışkanlıkları değiştirmeye zorlamamız gerekiyor.

Bireysel olarak su tüketiminde ve atık su'da  hedefim olan -%50 tasarrufu yakaladığımı söyleyebilirim. Ancak tasarruf etmediğim tek konu günlük olarak içtiğim sudur. Halen en az 1.5-2lt su içmeye devam ediyorum. Bu da sağlığımız için son derece önemlidir.

Yeni yapılacak konutlarda ve halka açık umumi tuvaletlerde susuz tuvalet sistemlerinin kullanılması milyonlarca ton su tasarruf etmemizi sağlayabilir. Ama unutulmamalıdır ki teknoloji ucuz değildir. Susuz tuvaletlerin temel çalışma prensibi, atığı buharlaştırma ve daha sonra yakarak yok etme mantığı üzerine kuruludur. Bir gün daha iyi bir fikir üretecek biri çıkana dek, sanırım, en son teknoloji tuvalet henüz budur.(6)   http://www.waterlesstoilets.co.uk/how-it-works/



Belediyelerin su tüketiminde oldukça büyük payları var. Park, bahçe ve yeşil alanlar için kullandıkları içme suyu yerine arıtılmış atık su kullanımı dönüm başına yıllık 102,206 litre su tasarrufu sağlar. İstanbuldaki yeşil alan ortalama (1) 51,500,000 m2 sulanan yeşil olduğundan ve haftada bir sulama yapıldığından yola çıkarsak (2); sulama için en az yıllık içme suyu tüketimi :  21,424,000 m3 eder. Bu demektir ki her yıl en az (3) Alibey barajı kapasitesindeki bir rezervi bahçe ve yeşil alanları sulamak için kullanıyoruz. Eğer belediyeler atık suyu temizleme ve sulama için kullanıyor olsalar çok ciddi rakamlarda içme suyu tasarrufu sağlanmış olur.


Tarım konusunda ise, geleceğe şimdiden yatırım yapmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Japonya'nın Afrika tarımı için geliştirdiği nerica (5) pirinci gibi çok daha az suya ihtiyaç duyan ve kuraklığa dayanıklı tohumları geliştirmeye başlamalıyız.

Referanslar (Kaynakça)

1- İ.B.B Tarafından Yapılan Toplam Yeşil Alan Miktarı
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/BilgiHizmetleri/Yayinlar/FaaliyetRaporlari/Documents/2014/pdf/07_cevre_yonetimi/yesil_alan_yonetimi.pdf

2- Çim Alanlarında Sulama   http://www.bitkipark.com/cim-alanlarinda-sulama.html

3- Baraj kapasite ve doluluk oranları   https://www.turkiye.gov.tr/istanbul-su-ve-kanalizasyon-idaresi-baraj-doluluk-oranlari

4- Irrigation (Sulama)  https://en.wikipedia.org/wiki/Irrigation

5- Nerica http://www.africarice.org/publications/Japan%20and%20AfricaRice.pdf
6- How Waterless Toilets Work http://science.howstuffworks.com/environmental/green-tech/sustainable/waterless-toilet2.htm

Tuesday 2 August 2016

Kalbimiz


Tanım :
Kalbin atım sayısının, insan yaşam süresi üzerine etkisini tartışan bir hipotezdir.

Özet :
Yukdarıdaki tabloda HBR (Heart Beat Rate) yani Pulse, kalp atım oranı min., dakika cinsinden verilerek hesap edilmiştir. Ortalama yaşam süresi olarak, dünya sağlık organizasyonu(1) rakamları referans alınmıştır (Av.Lifetime/year). Bu veriler ışında sağlıklı normal bir insanın 71.4 yıllık ömrü boyunca kalbi 3,5 milyar kez atmaktadır. Kalp atım sayısının, yaşam süresi üzerine olan etkisi oranlarıyla birlikte yukarıdaki tabloda sunulmuştur. Hesaplamada etkiye maruz kalınan t (etki süresi) fonksiyona ayrıca eklenmelidir.

Beklentiler :
Varsayımsal olarak kalp atımına etki eden tüm kalıtsal ve fiziksel rahatsızlıklar elimine edilerek; yalnızca kalp atım sayısının değişiminin yaşamsal süre üzerine etkisinin izlemesidir.

Açıklama :
Kalp veya yürek (Arapça: قلب kalbLatincecor ; Yunanca: Καρδιά = kardia), kalp kası olarak bilinen özel bir tip çizgili kastan oluşmuş, içi boş, kendiliğinden kasılma özelliğine sahip kuvvetli bir pompa.
Temel görevi kanı vücuda pompalamak olan kalp, metabolizma faaliyetleri sonucunda oluşan artık ürünlerin de vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gibi görevleri yapar.
Kalp, bu sistem içerisinde motor görevi yapar. Kalp insanda dakikada 60-80 çarpma arasında değişen bir hızla dakikada 5-35 litre arası, günlük ise 9000 litre kanı vücuda pompalar. Günde yaklaşık 100 bin, yılda 40 milyon, tüm insan hayatı boyunca yaklaşık 2,5 milyar kere, hiç durmadan yaklaşık 8 bin ton kanı vücuda pompalar. Yetişkin bir kadında ortalama ağırlığı 200-280 gram, yetişkin bir erkekte ise 250-390 gram ağırlığındadır. Her kişinin kalbi kendi yumruğu büyüklüğündedir. (Ref: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kalp)

Günlük ortalama 60-80 atım ile 9000 litre kanın dolaşım sistemi üzerine pompalanabilmesi için dolaşım sisteminin sağlıklı olması beklenir. Damarlardaki daralma (ateroskleroz) söz konusu olduğunda %3 daralmanın kalp üzerinde %1 yük artışına neden olacağı ve aynı miktarda kanı pompalayabilmek için %1 daha fazla atıma ulaşmak zorunda kalacağı öngörülebilir.(2) Konuya mekanik bakış dışında; hormonal dengeler açısında da bakılarak daha detaylı bir inceleme yapılabilir.

Varsayımsal sağlıklı insanın, kalp atım sayısını arttırabilecek etmenlerin uzun süreli olması durumunda; etkileri, yaşamsal süre üzerinde görülecektir. Kalp atım sayısına etki eden psikolojik etmenler aşağıda sıralanmıştır. Fiziksel etmenler ise, yüksek tempolu sportif aktivite olarak sayılabilir. Örneğin ritmik yokuş tırmanan bir bisikletçinin kalp atım sayısı 160 - 180 aralığında gerçekleşir.

Psikolojik etmenler :
Stres, korkular, endişe, heyecan, acelecilik, aşk, sabırsızlık, aşırı sinirlilik, tüm depresyon çeşitleri, huzursuzluk hali, baskı altında olma ve olumsuz çevresel faktörlerin reflektif etkileri (savaş, saldırı, terör, doğal afetler vb.)

Beslenme ve yaşamsal alışkanlıkların sonucu koroner tıkanma %50'ye ulaştığında; literatür olarak %30'u geçtiğinde yukarıdaki tablo işlevsiz kalır. Konu, koroner kalp rahatsızlığı olarak ele alınmalıdır. Pıhtı kopması sonucu anlık ölümle sonuçlanabilecek soruna dönüşmüştür. Bu ve benzeri rahatsızlıklar hesaplama haricidir.

Sonuç:
Hesaplamada referans olarak bir insanın ömrü boyunca kalp kasının atım miktarı alındığında; atım sayısı arttıkça zaman fonksiyonu azalır. Atım sayısı azaldıkça zaman fonksiyon değeri artar. Alt bir değer olan 40 atım/dak. sınır kabul etmekle birlikte, insan ömrü ve kalp atım sayısı ters orantılıdır. Kalbin atım miktarının artmasına neden olan etmenler; atım sayısını arttırır ve zaman fonksiyon değerini azaltır. Bu etmenler yukarıda genel hatlarıyla sayılmıştır. Etmenlerin etkisinin ortadan kalkması, atım sayısını düşüreceğinden, zaman fonksiyon değeri artar; başka bir deyişle insan ömrü rölatif olarak uzar.

Paradoksal tartışma :
Yoğun sportif aktiviteler kalp atım sayısını arttırarak zaman fonksiyonunu azaltmakla birlikte; dinlenme zamanında atletlerin kalp atım sayısının 40-50 atım/dak civarında olması paradoksal bir sonuç oluşturur. 

Referanslar :

1 -  Global Health Observatory (GHO) data
http://www.who.int/gho/mortality_burden_disease/life_tables/situation_trends/en/

Average Life Span Expectancy Chart - How Long Will I Live

http://www.disabled-world.com/calculators-charts/life-expectancy-statistics.php

Life expectancy

https://en.wikipedia.org/wiki/Life_expectancy

Heart Rate: What is a Normal Heart Rate?  http://www.medicalnewstoday.com/articles/235710.php

What is a Normal Heart Rate?


All About Heart Rate (Pulse)

http://www.heart.org/HEARTORG/Conditions/More/MyHeartandStrokeNews/All-About-Heart-Rate-Pulse_UCM_438850_Article.jsp

2 - Increased heart rate and atherosclerosis: Potential implications of ivabradine therapy

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3082732/