Wednesday, 13 January 2016
Şimdi konuları bağlayalım..
Buraya kadar anlattıklarımdan tatmin olmadığınızı düşünüyorum. Çünkü bende tatmin olmadım. Beni tanıyanlar bilirler ki, dilimden düşürmediğim bir kelime vardır. Dualizm. Tanım olarak, birbirine zıtlığı veya hayatın birbirine zıt kavramlarını-olgularını-maddelerini-duygularını vs anlatan bir kavramdır. Genelde felsefede kullanıyor olsa da fiziğin içinde de yer alır. Dualizm siyah ve beyaz, soğuk ve sıcak, mutluluk ve mutsuzluk, uzun ve kısa, ağır ve hafif gibi karşıt kavramları anlatır. Yaşamı tanımlarken genelde düalist kavramları kullanırım. Ancak pratikte ne işe yaradığını ve hayatımızın içinde nasıl olduğunu veya hayatımızı nasıl şekillendirdiğini kanıtlamak daha çok kuantum fiziğine düşmüştür. Çünkü evrendeki tüm yapıyı ve yaşamı ve de bilimsel gerçeklerin kanıtlanması için matematiksel formüllere dayandırılması gereklidir. Bir gerçekliği kanıtlayamadığınız sürece, entelektüel çevre dışında felsefe yapma hocam esprisi ile gerçekliğin anlamsızlaştırılması ile karşılaşırsınız. Fakat bilimsel veriler ile kanıtlanması durumunda, o fikrin doğruluğunu mantıksal çıkarımlarla kanıtlamaya zaman ve çaba harcamanız gerekmez; bu durumda ancak o zümrenin bilgisizliği ile karşılaşmış olursunuz ki sonuçta utanç hali size ait değil; elinde tuttuğu telefonun bile bu bilimsel gerçeklikle çalıştığını duymak ancak o zümrede şaşkınlık ve öğrenme isteği oluşturabilir ki bilgisizlik seviyesine göre bunun olmama ihtimali de mümkündür. Çünkü bazı insanlar Çinli'ler gibidir. Yalnızca kendilerine öğretilmiş basit gerçekliğe inanmış, körü körüne bağlanmış, o gerçekliğin dışına çıkma ihtiyacı duymayan, geçmişteki bir zaman diliminde asılı kalmış ve hayatı ancak o pencereden bakarak; bunu öğrenmek ne işime yarayacak ki düşüncesine indirgenmişlerdir. Bu zümreyi ihmal edecek olursak; geri kalan az olsa öğrenmeye açık ciddi bir nüfusun ilgisini çekeceğine inanıyorum.
Modern fizik maddelerin dualist (partikül ve dalga) yapısını yüzyıl kadar önce birçok deney ile kanıtlamıştır. Bu gelişmenin tetiklediği yeni gelişmeler bu sayede günümüze kadar ulaşmıştır. En geniş kullanım alanı bulan gelişme elektrik-elektronik alanında yaşanmıştır. Elektronik cihazların kullanılmadığı tek bir alan bile sayamayız. Tıptan, askeri konulara, gündelik hayatımızdan iş hayatlarımıza, tarımdan ekonomiye, evlerimizden spor aletlerimize (bisiklet ve hatta ayakkabılarımız dahil) kadar yüzbinlerce alanda kullanılmaktadır. Eğer kuantum mekaniğin dalga fonksiyonlarını ve foton-elektron davranışlarını çözememiş olsaydık halen iletişim için duman ya da güvercin kullanarak haberleşiyor olacaktık. Ya da en iyi ihtimalle posta teşkilatı tüm dünyada en çok kullanılan ve en modern teşkilat olmayı sürdürecekti. Bu gelişmeye karşı olanlar da vardır elbet ancak karşı oldukları halde kullanmaktan geri kalmayanlar ilk başta ne hikmetse kendileridir.
Konuyu daha fazla dağıtmadan ve kendi kendime demagoji yapmadan konuya devam edelim. Çünkü konu yalnızca teknolojik gelişme değildir. Asıl olan evreni, maddeyi ve hayatı tanımlayabilme bilimidir. Gözlemlediğimiz, yaşadığımız,hissettiğimiz herşeyin çalışma şeklini görebilme-anlayabilme bilimidir. Burada kast ettiğim tüm disiplinlerdir. Atomaltı Fiziğinden Mikrobiyolojiye, Psikolojiden Kozmolojiye kadar tüm alanları kapsar demek istiyorum.
Konu felsefik olarak eflatundan eski olduğu halde; asıl kanıtlanması madde-antimaddenin ve maddelerin partikül ve dalga olarak kanıtlanması ile hayatımızda kanıt bulabilmiştir. Bunun (partikül ve dalga özelliğinin) detaylarına daha önceki yazılarımda değinmiştim. Madde-Antimadde (madde-karşı madde) özelliği ise karşıt ve etkileştiklerinde açığa kısa süreli enerji salarak birbirlerini yok eden maddeler olarak basitçe tanımlayabiliriz. Fakat madde-karşıt madde yüksek enerjili karşıtlarsa; bu durumda açığa çıkan enerji yüksektir. Temelde madde ve karşıt maddenin yapısı itibariyle birbirlerinin zıtları olmalarına karşın aynı özellikte ve aynı enerji düzeyine sahiptirler (güçtedirler). Kuark çiftleri, kararlı ve karasız mesonlar gibi fiziğin çok detayına girmeden; pratikteki karşılıklarına bakalım.
Evren ve içinde bulunan herşeyin atomlardan oluştuğunu ve canlıların da aynı yapı ve özelliğe sahip olduklarını sanırım hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla fiziğin kanunlarından bahsettiğimizde aslında herşeyden bahsetmiş oluyoruz. Örneğin klasik mekanikteki gravitasyondan bahsettiğimizde; yer çekiminin etkisi altında olmayan herhangi bir canlı ya da cansız türü olamayacağını sanırım ayrıca kanıtlamaya gerek yoktur. Bu ve benzeri temel konuların bilindiğini varsayarak devam edelim. Örneğin yer çekimsiz bir ortam ile yer çekiminin dengelendiği noktaya sıfır noktasına ulaştığımızda; cisim o noktada asılı kalır. Her iki karşıt güç birbirlerini yok etmişlerdir.
Dualizmi açıklarken termodinamiğin temel konularına da göz atmakta yarar vardır. Örneğin sıcak bir bardak suyu ya da bir buz kütlesini 25 C sıcaklıktaki odaya bıraktığımızda; sıcak suyun odayı ısıtma ihtimali ya da buzun odayı soğutma ihtimali yoktur. Isı dengelenmesi olacak; odanın ısısı sıcak suyu soğutacak; buzu eritecektir. Bu durum entropinin sıfır olma ihtimalini ortadan kaldıran temel bir doğa kanunudur. Eğer örneği klimadan verecek olursak; odayı soğutan klimanın aynı zamanda dış ortama yüksek ısı bırakmak zorunda olduğunu gündelik yaşamdan biliriz. Bu durum yine termodinamiğin temel kuralıdır ve entropiyi arttıran bir durumdur. İnsan için de durum aynıdır. Örneğin -10 C gibi soğuk bir ortamda kalan insanın bulunduğu ortamı ısıtma ihtimali yoktur. Beden sıcaklığı ortam sıcaklığı ile dengelenmek zorundadır. Dengelendiğinde (burada zaman fonksiyon olarak alınır) insan bedeni donarak ölür. Sıcak ve soğuk düalist kavramlar olması nedeniyle karşılaştıklarında birbirlerini zıt yönde etkilerler. Eğer eşit enerji düzeyine sahip olurlarsa; sıcak ve soğuk yok olur. Geriye kalan 0 derecedir. Ancak karşıt düalist yapı daha güçlüyse, bu durumda karşıt kazanacaktır. Aynı miktarda siyah ve beyaz boyayı karıştırdığınızda ortaya çıkan gridir. ne siyah ne de beyaz kalır. Ancak beyaz miktarı arttıkça ortaya çıkan renk beyaza daha yakınlaşır. Elektron ile Pozitron çarpıştıklarında açığa bir miktar enerji çıkar ve sonuçta elektron veya pozitron yok olurlar (farklı bir deyişle açığa çıkan enerjiye ve atıklarına dönüşürler). Ekonomi dünyasından bir örnek verecek olursak; ABD borsası çok yüksek bir endekste olduğu halde, Çin borsası çok dip bir değere ulaşacak olursa, her iki borsa çökecektir. Canlıdan örnek verecek olursak; çok sağlıklı biri ile HIV virüsü taşıyan biri iletişime geçtiğinde her ikisi de ölecektir. Çok mutlu biri ile çok mutsuz iki insan iletişime geçtiklerinde, günün sonunda her ikisi de ne mutlu ne de mutsuz gri sessiz moda sahip olacaklardır. Sağlıklı biri ile depresif sağlıksız biri uzun süre etkileşimde olduklarında sağlıklı olan yarı defresif; defresif ise yarı sağlıklı birine dönüşecektir. Ancak burada her iki kuvvetin (enerjinin) eşit oldukları varsayımından hareket ediyoruz. Eğer pozitif ya da negatif taraftan biri diğerinden daha fazla enerjiye sahipse ki bu duruma örnek olarak HIV örneğini verdik; örneğin depresif tarafın depresyonu sağlıklı kişinin sağlık enerji düzeyinden daha derin ise; termodinamik yasaları gibi güçlü enerji diğer enerjiyi absorbe edecek ve entropisini (içsel enerji dengesini) kendi enerji düzeninde bozacaktır (değişime uğratacaktır).
Görüldüğü üzere tüm yaşam düalist yapı üzerine kurgulanmıştır. Ancak detaya girdiğimizde farklı yasaların devreye girdiklerini gözlemleriz. Kuantum Mekaniğin işini bir noktada termodinamik ya da relativite alır veya basit durumlar için klasik bilimsel kanunlar çalışır tıpkı bir aracın hareketini hesaplamak için klasik mekaniği kullandığımız gibi. Daha basite indirgersek; bozulan ve çalışmayan parçaları ya tamir ederiz ya da yenisi ile değiştiririz. Tıpkı cerrahinin yaptığı gibi. Yine de büyük resimdeki ana yapıyı özel detaylar değiştirmemektedir. Yıldızlar patlar (ölür), yeni yıldızlar doğar ve bu olay milyarlarca yıldır süre giden bir sistemin işleyiş biçimidir. İnsanlar doğar-yaşar-ölür ve yeni insanlar doğmaya devam eder. Bütün ise karşıt denilen ikililerden meydana gelmeye devam eder. Bu dualizmdir. İyilik ve kötülük, sevgi ve nefret, acı ve tatlı, zenginlik ve fakirlik, sıcak ve soğuk, uzun ve kısa, şişman ve zayıf, uzak ve yakın, hızlı ve yavaş, küçük ve büyük, negatif ve pozitif, sert ve yumuşak, mutsuzluk ve mutluluk, açlık ve tokluk, siyah ve beyaz, karanlık ve aydınlık, elektron ve pozitron, boş ve dolu, bilgili ve cahil, tembel ve çalışkan vs vs vs. (detayda kimi durum relativite, kimi durum termodinamik, kimi durum quantum mechanic ile açıklanır)
Bakış açımızı eleştirmek adına birazda insan bedeni üzerinde durup konuyu tamamlayalım. İnsan bedeni de yakıt tüketerek çalışan bir makinedir. Dışarıdan yakıt alamadığı durumda kendi bedenini yakıt olarak tüketir ve sonunda yakıtı kalmadığında durur. Bununla birlikte çok yüksek veri işleme kapasitesinde bir beyne sahiptir. Duyu organları sayesinde ses,ısı,ışık,tat,koku vs algılama kapasitesi ile donatılmıştır. Biyokimyasal yapısı ile hormonal bir dengeye sahiptir. Bu yapı ayrıca psikoloji biliminin temelini de oluşturan duygu ve davranışlara (reaksiyonlara) sahip olmasını sağlar. Son olarak ise DNA yazılımı ile karmaşık bir kod sistemine sahiptir. Bu yazılım, en temelde hormon ve organlarının çalışma şeklini, canlının dış şeklini ve tüm kapasitesini belirler. Daha sonraki konularda üzerinde duracağım ve şimdilik derinliğine girmeden bahsetmek istediğim bir konu daha var. Fononlar. Akustik ve optik olmak üzere ikiye ayrılırlar. Özellikle akustik özelliği taşıyan fononların atomaltı (insan için zihinsel) davranış ve aktiviteler için oldukça enteresan açıklamaları vardır. Burada basitçe her canlının-insanın çokta farklı olmayan dalga boyları üzerinden yayın yapan bir anten görevi gördüğünden bahsederek geçiştireceğim.
Buraya kadar anlattıklarım günümüz biliminin ulaştığı seviye kadardır. Halen bilim gelişmeye, araştırmaya devam etmektedir. Örneğin kara deliklerin mekaniğini, evrendeki kütlenin yaklaşık %84.5ini oluşturan karanlık maddeyi, hayalet ve egzotik atomaltı parçacıkları gibi birçok konu henüz araştırılmaya devam etmektedir. Bunların dışında halen yeni endemik bitki türlerini ve okyanusların derinliklerinde yaşayan yeni canlı türlerini keşfetmeye devam ediyoruz. Solar sistemdeki gezegenleri daha derinlemesine araştırırken; uzak galaksilerdeki nebulaları, yeni doğan yıldızları izlemeyi ve daha derinlemesine anlamaya devam ediyoruz. Öte yandan ise; gezegenimizi paylaştığımız bitki ve hayvanlarla iletişim kurarak bize neler anlattıklarını anlayacak deşifre yöntemleri üzerinde çalışıyoruz.
Bilimsel düşünceyle esen kalın..
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment