Wednesday 27 April 2011

Bisiklet Manifestosu



Bisiklet kullanmak ne zaman politik bir duruş olmayacak:

- temiz enerji tüm dünyamızda kullanılmaya başladığında,

- araçlar ve fabrikalar çevreyi kirletmediğinde,

- bisiklet için yollarımız ve park yerlerimiz tüm ilçe ve şehirler ve de şehirler arasında olduğunda,

- bisiklet kullanıcıları sayısının tüm dünyada milyonları bulduğunda,

- çöplerimizi etrafa, yollara, ormanlara ve ören yerlerine saçmaktan vazgeçtiğimizde,

- bizimle birlikte nefes alan her canlının bu dünya üzerinde yaşama, beslenme ve su içme hakkının olduğunu hepimiz anladığımızda,

- yolculuğun aslında bir keyif olduğunun anlaşıldığında,

- araç , motor gürültüsü olmadan yolculuk yapmanın da bir hak olduğunun anlaşılıp uygulandığında,

- yaşamın yalnızca ekonomi, para ve tüketim üzerine kurulu olmadığının her insan tarafından anlaşılıp, inanılıp, yaşama geçirildiğinde;

bisiklet kullanmak politik bir duruş olmayacak.

O zamana kadar bisikletim ve ben keyif için bile olsa politik bir güç ve duruş olarak pedallamaya devam edeceğiz. 

Kıdemli bir ergenden kıdemsize tavsiyeler



Artık 23 Nisan Çocuk Bayramı’ndan 19 Mayıs Gençlik Bayramı’na doğru ilerlemeye başladık. Böyle düşününce şu aralar hayatlarında böyle bir ilerleme içerisine girenler geldi aklıma. Bir zamanlar onlardan birine yazdığım yazıyı paylaşmak istedim.

Kıdemli bir ergenden kıdemsize tavsiyeler

Beyninin hormonla imtihanı başlamış veya başlamak üzere bulunuyor. Gazan mübarek olsun! Bu yolda sana rehberlik etmek boynumun borcudur.
Büyüklerin artık sana bol bol sorumluluk yükleyecek, ama bunları yerine getirirken zamanı kullanma şekline hep itiraz edecektir, bilesin. Örneğin odanı yatma saatinden beş dakika evvel toplama teşebbüsünü asla anlamayacaklarını varsayabilirsin. Oysa bunun eğlenme ve dinlenme kapasiteni optimal kullanma prensibi üzerine inşa edildiğini ikimiz de biliyoruz. Üstelik zamanında yatmanda ısrarcı olmaları senin kabahatin değil ya.
Sosyalleşmen için okulda ne kadar sıkıcı faaliyet, kurs, ders varsa katılman konusunda teşvik edecekler, ama işin birinci şartı olan arkadaşlarla buluşma, telefon veya bilgisayarda saatlerce konuşma, bir araya gelip avaz avaz PS, Wii oynama etkinliklerine şiddetle karşı koyacaklardır, sesini çıkarma! Onlar da apartman aralarında futbol, yakar top, evcilik, hırsız – polis oynarken ana babalarının, komşu teyze ve amcaların hışmına uğramış bir nesildir. Anlayışlı ol!

“Benim yavrum kolejlere gidecek. Üç buçuk dilin tamamını sular seller gibi öğrenecek. Kendi dili buçukuncu dil olacak, ama yok zararı… Sonra üniversitelere gidecek, mastırlar yapacak, doktor, yargıç, CEO veya ne olduğuna zerrece kafamın basmadığı, akla ziyan bir meslek sahibi olacak.” vaazlarına fazla kulak asma! Onlar da okuldan mezun olduğunda ayaklarının altına kırmızı halılar serilmeyeceğini biliyorlar, ama seni motive etmek için önce kendilerine gaz vermeleri gerek.

Bazı şeyleri onlardan iyi bilmen olasılığına alışmaları için onlara şöyle yirmi beş, otuz yıl vakit tanı! Hâlâ kabul etmiyorlarsa, eve birkaç huzurevi broşürü götürürsün, bak nasıl mum oluyorlar.
Asla, ama asla yeni alınmış bir elektronik aleti eve gelir gelmez inhisarına alma! İlk fırsatta o nesnenin yakınına on metreden fazla yaklaşman yasaklanır. Bu ebeveyn milleti kendisinin düğmesine basmaya korktuğu şeylere evlatlarının havada kırk takla attırmasına evvel ezel gıcıktır, bilesin.
Dersini yapsan da, yapmasan da; sınava çalışsan da, çalışmasan da; odanı toplasan da, toplamasan da; yemeğini yesen de, yemesen de büyüklerin omurilik soğanından refleksle fırlayan soru ve nasihatlerin çoğunun bunlarla ilgili olacağını bil!

Yüzünü ayda yılda bir gören akrabayı taallukatın sen sekizinci (yoksa yedinci miydi?... :D )sınıfta okurken; “Dördüncü sınıf nasıl gidiyor bakalım?” diye sormasını soğukkanlı bir biçimde karşılamayı öğren! Gözlerini devirip ana babanla bakış değiş tokuşu yapma, ayıp! En fazla “İyi gidiyor. Gerçi üçe geçince dersler çok zorlaşacakmış. Bereket okumayı sökmeme fazla bir şey kalmadı.” diyebilirsin. Soruyu soran o sırada seni dinlermiş gibi yaparak sağ tarafındaki aile dedikodusuna kulak kabarttığından gözlerini aça aça “Aman, pek güzel!” diye cevap verecektir, öfleme! Hele hele ana babana “Ben bi’ da’a oraya gitmem. Beni hâlâ çocuk sanıyo’ onlar.” tarzında takaza yapmaya kalkma! Bu sanı onların kafalarında da hâlâ eski tazeliğini koruduğundan kendini hafta sekiz, gün dokuz orada bulabilir, “Aman da bunun elleri ayakları gül goncası gibiydi. Hanimiş benim evladım?” tarzı sohbetlerin ana konusu olabilirsin.

Özel günlerde alınan giysilerin yüz yıl önceki bayramlıklara benzemesine, kitapların aynısının kütüphanende iki yıldır raf bekliyor olmasına, oyuncakların üzerinde ‘Üç yaşından küçük çocuklarla zinhar baş başa bırakmayın!’ ibaresi bulunmasına alış! Sen de onlara altmışıncı doğum günlerinde bir emzik alırsın, ödeşirsiniz.
Bugünlerde kanatlarını yeni denediğin konularda karar alırken beynine fazla güvenmesen iyi edersin. Hormon saldırısı altındaki beyinler tuhaf bir biçimde etraftaki cam kırıklarını mücevher gibi göstermeye eğilimlidir. Kalp çarpıntısı sandığın şeyler aslında bungee jumping yapmadan önce midende hissettiğin kelebeklere çok benzer. Kelebeğin ömrü taş çatlasa birkaç gündür. Kendine zarar vermektense biraz bekleyip birkaç mecazi kelebek katletmek evladır.

Arkadaşların pek çok şeyi senden ve hısım akrabandan çooook daha iyi biliyor olabilir, ama aileni senden iyi tanıyamazlar. Arkadaşının “Bi’ şii’cik olmaz!” yorumunda bulunduğu bir konuda ailenin seni kırk katıra bağlayıp, kırk satırla kıtır kıtır doğrayacağına eminsen, haklı olan sensindir. Yapacağın şeyin sonucunu bir defa daha tart!
Sana bakıp burnunu çekerek; “Bunlar en güzel yaşların. Ah, keşke ben de şimdi senin yaşında olsaydım.” diyen büyüklerine inanma! “Bu gece rüyanda sınava giresin, saçın dağınıkken müdür muavinine toslayasın, ödevini yapmadan okula gitmiş olasın, burnunun ortasında et beni gibi bir sivilceyle sevgilinin doğum gününe katılmak zorunda kalasın, e mi?” diye beddua et! Ertesi gün kendine gelmiş olur.
Haaa, bunca derdin, tasanın arasında ergenliğin keyfini çıkarmayı da unutma!

Nasıl mı? Ben ne biliiim? Aradan geçmiş otuz beş yıl… Unuttum gitti! :)))


Yazar : Nilüfer Şenbayrak