Monday 21 March 2016
Phantom Sendromuna yeni yaklaşımlar..
Aşağıda okuyacaklarınız Phantom Sendromu olarak bilinen hayalet uzuv sendromu üzerine geliştirilmiş çok yeni bir teoridir.
Savaşlarda uzuvlarını kaybeden insanların, yıllar sonra bile hekimlere olmayan uzuvları ile ilgili şikayetleri kayıt edilmiştir. Kimisi olmayan ayak ve bacaklarındaki ağrılardan; kimisi ise olmayan parmaklarının kaşıntı şikayetleri ile başvurmuşlardır. Bu duruma phantom sendromu denilir. Phantom ayak, phantom el gibi.. yani hayalet ayak, hayalet el..
Kendimizi ve çevremizi reseptörlerimiz ile algılarız. Örnek verecek olursak, kokuları burnumuzla algıladığımızı biliriz ancak durum biraz daha karmaşıktır. Burnumuzdaki her bir hücrenin farklı kokuları algılama özelliği vardır. Matriks olarak çalıştıklarında karmaşık kokuları yani birden fazla özelliğe sahip kokuları algılarız. Gözlerimiz ise; ışık ve renkleri algılamak üzere farklı hücrelerden oluşmuştur. Fotoreseptörler, Bipolar hücreler, Ganglion Hücreleri gibi. Örneğin Çubuk ve koni olmak üzere iki farklı fotoreseptör hücrelerimiz vardır. Fotoreseptör hücreleri görünür ışığı dalga boyuna (350-700nm) elektromanyetik spekturumdaki rengine göre elektrik enerjisine çevirir. Bu uyarı retinada yer alan ganglion hücreleri tarafından optik sinirler ile beyindeki görme merkezine (oksipital lob) ulaştırılır. Çubuk hücreleri, koni hücrelerin tersine renklere karşı duyarlı değildir. Daha az aydınlık ortamlarda görmemizi sağlarlar. Bipolar hücreleri ise göz ile beyin arasında bir tür iletişim kanalını organize eden hücrelerdir. Bunların dışında nöral hücreler tarafından doldurulmamış bölgeleri dolduran destekleyici hücreler vardır. Ayrıca tat, sıcak ve soğuk verilerini beyine ileten farklı hücrelerimiz vardır.
Eğer reseptörümüz yoksa dış veriyi ya da ilgili organdaki veriyi beynin (parietal, oksipital, temporal, serebellum lobların) algılama imkanı yoktur.
Göz algısı uzvun olmadığını söylese bile, beyin o uzvun yerinde olduğunu varsaydığından, reseptör algısı olmadığı halde sinyal (ectopic impuls) göndermeye devam ettiğini varsayar. Bu durum tamamen beynin durumu kabul etmesi ve temporal jirus nöronlarındaki kayıtların işlenmesine bağlıdır. Ancak bundan sonra ağrı, kaşıntı şikayetleri kesilir. Bunun için uygulanan yöntemler ise çok yenidir. 2007 ve sonrasında yapılan araştırmaların sonuçları değerlendirilerek geliştirilmiş tedavi yöntemleridir. Bunların içinde en ilgili çekici olanı aylanama (mirroring) tekniğidir. Bu yöntemde kişi, sağlıklı elinin veya ayağının bir aynada hareket ettirmesi ile yansıyan görüntünün birey tarafından olmayan el veya ayağının hareketi olarak algılaması sağlanır; ancak bilinç (Frontal) seviyede o uzvun olmadığını bilmesine rağmen birey izlediği görüntünün hayalet eli veya ayağı olduğunu düşünür. Bu sürecin devam ettirilmesi sonucunda bilinç seviyesindeki bilginin parietal jiruslara kayıt edilmesi tetiklenir. Kayıt tamamlandıkan sonra phantom sendromunun ortadan kalktığı izlenmiştir.
Teori olan fenomen ise; bu tekniğin bir yakınını kaybetmiş ya da çok sevdiği, aşık olduğu eşinden, sevgilisinden ayrılmış insanlara uyarlanmasıdır.
Ölüm veya ayrılık genelde planlı bir durum değildir. İnsanların frontal lobları (ruh hali, duygusallık,bağlılık, sevgi seviyesi) veya eğitim seviyeleri farklı olabilir. Hassasiyet, duygusal zeka veya duygusal bireylerin (ki bu tanımların detaylarına burada girmeyeceğim) ayrılık veya ölümden etkilenmeleri daha fazla olur. Terk edildiklerine inanırlar. Terk edilme duygusu, durumun kabullenme aşamasını zorlaştırır. Hayatları alt üst olabilir. Bu durumun yaratacağı duygusal karmaşa ve yalnızlıkla baş edemeyebilirler. Bilinçli olmadan, ölen veya ayrıldığı kişiye karşı duydukları sevgi duygusu yerini kızgınlık, nefrete bırakabilir. Daha ileri durumda alkol vb. sorunlarının baş göstermesi olasılığı görülebilir.
Bir yakınını kaybetmiş insanların duruma adapte olmaları yine aynı bakış açısıyla kaybedilen uzuv gibidir. Semantik hafıza durumu kavrayabilse bile jirus nöronları gibi temporal lob nöron kayıtları ve ilgili anıların kayıt edildiği episodik hafızanın yeni kayıtları kayıt etmesine bağlı olsa bile beynin yeni durumu kabul edene dek; ses, koku, yer, görüntü gibi stimuluslar nedeniyle indekslenmiş bilgiye ulaşması durdurulamaz. Bu veriler daha önce kayıt edilmiş hatıralardır. Hatıraların her seferinde tetiklenmesi kişinin, kaybını anımsamasına ve ağrı hissetmesine neden olmaya devam eder. Ciddi ayrılıklar da birey tarafından ölüm gibi algılanır. Ölen kişiye tekrar ulaşmanın bir yolu yoktur. Bazı ayrılıklarda da ayrılan kişilerin birbirlerine ulaşma imkanları yoktur. Genelde birey kendini yorma, uyku veya yerine başkasını koyma eylemine girişir. Fakat kısa dönemde bu yöntem etkili oluyormuş hissi verse bile uzun dönem çözümü oluşturmaz. Ayrıca yanlış bir yöntem olduğu tespit edilmiştir. Sorunun derinleşmesine ve farklı kişilik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olduğu gözlenmiştir. Örneğin ayrıldığı eşinin yerine başka birini acilen koymaya çalışan bireylerin, daha başarısız bir ilişki yaşadıkları ve öz güven kaybına neden oldukları gözlenmiştir. Bireyin öz güvenini yitirmeye başlaması çok farklı kişilik - psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Fakat psikolojik destek almayan ya da eğitimsiz bireylerin, çözümü bu yolla halledemeyeceğini anlayana dek tekrar ettikleri gözlenir.
Çözümün ilk aşaması kabullenmedir.
Kabullenme kelime olarak basit görülse de; izlenecek yöntem ve teknikler bakımından karmaşıktır. Kalıcı bir kabullenme, altı ay ve bazı kişilerde daha uzun sürebilir. Bu dönemde eski kayıtların etkisizleştirilmesi, tetikleyici (stimuluslara) uyaranlara duyarsızlaşma zaman alıcı ve prosedür olarak tam ve doğru izlenmesi gereken bir süreçtir. Temporal nöron kayıtlarının güncellenmesi, aylanama (mirroring) tekniğinin uygulanması; içine kapanma veya duyguların bastırılmasının engellenmesi ile mümkün olabilir. Diğer bir deyişle, eski ve yeni tekniklerin birlikte kullanılması fikrine dayanmaktadır. Duygularınızdan korkmayın; açığa vurun. Gizlemeyin. Bastırmayın. Ya da yerine koyma yöntemini asla denemeyin tekniklerinin yaşanılan sorunun (ağrıların-acıların) çözümüne dair farkındalığın arttırılması yöntemine ek olarak; daha fazla tetikleyici stimulusa neden olacak mirroring yöntemi ile farkındalığın (bilinç halinin) hızlandırılması temporal seviyede - episodik - semantik kayıtların birbiriyle link veya farklı bir deyişle birbiriyle etkileşiminin arttırılması ile mümkün olabilecektir.
Öte yandan beynin bu durumu çözümlemesi oldukça karmaşıktır. Her tetiklemenin bir dizi elektriksel - kimyasal tepkimeye neden olacağından bireyin yorgun düşeceğinin ve ayrıca inançların ve semantik seviyede daha önce öğrenilmiş bilginin direnç oluşturacağı gözden kaçırılmamalıdır. Buradaki sorun, episodik hazıfaya yeni kayıtlar işlemek değil aksine semantik hafızanın tetiklenmesine bağlıdır. Anımsama-öğrenme(farkındalık) ve hafızadaki ağrılı duyguların serbest bırakılması sürecinin yorucu olabileceğinin unutulmaması gerekir.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment