Thursday, 17 March 2016

Cahilliğe dair eleştiri

Uzun yıllardır editörlük yapan bir arkadaşımla sohbet ediyorum. Şöyle diyor "dostum bu memlekette gazete satamıyoruz. Köşe yazılarını okuyan küçük bir kitle var. Artmıyor. Nasıl kitap okutabiliriz ki?" 

Araştırmaya koyuluyorum; hangi yazar ne kadar satmış? New York Times ve Wikipedia'da yaptığım küçük araştırmada en çok satan kitaplar listesini buluyorum. Rakamlar milyonlarla ifade edilmiş. Sonra, ülkemizde en çok satanları araştırıyorum. Üç beş yazarın kitapları satış rekoru kırmış olarak lanse ediliyor. İkiyüz elli bin ve bir tanesi ikiyüz seksen bin adet satmış. Onca yazarın kitapları ise birkaç bini geçememiş. Kitapçılara satış için gönderilmiş ve ancak birkaç yüz adet satıldıktan sonra yayın evlerine iade edilmiş kitapların sayısını bulmaya çalışıyorum ancak bulamıyorum. Bu bilgiyi yayın evleri de paylaşmıyorlar ve fakat hayır da demiyorlar. 

Kitabınız onca ağaç tüketilerek baskıya giriyor; kitapçılara yollanıyor ancak binlerce yazarın kitapları ticari anlamda (ki ironik bir gerçek) satış görmedikleri için yayın evlerinin depolarına geri yollanıyor. Sonrası meçhul. Yayın evleri ne kadar süre sonra bu kitapları geri dönüştürebiliyor ya da belki farelere akşam yemeği olarak tüketilmiş oluyorlar.

Bu durumu çok derinlemesine düşünmeye gerek yok diyor ve araştırmamı yarıda kesiyorum. Ülkemdeki toplum belki okur-yazar ama okumuyor. Okumuyorsa, araştırmıyor; araştırmıyorsa düşünmüyor, öğrenmiyor ve söylemeye dilim varmasa da mantıksal çıkarım, yaşadığım toplumun büyük bölümünün cahil olduğunu gösteriyor.

Editör arkadaşım ekliyor; " Dostum, millet üç beş popülist yazarın, saçma sapan öyküleri dışında bir şey okumazken ki onlar da aydın geçinenler; sen kalkmışsın topluma öykülerle bezenmiş bilim anlatacağım diye çırpınıyorsun. Sonra diyorsun ki para kazanmak istemiyorum. Üstelik bu işi yalnızca yaşadığın topluma borcun adına, iyilik adına yapmak istiyorsun. Sevgili arkadaşım, zaten bu nedenle birkaç bini geçemezsin. Sen yaşadığın toplumun farkında değil misin? Yaşadığımız iğrenç çağı aşmak istediğini anlıyorum. Bu harika bir şey. Sırf bu nedenle seni kıskanıyorum. Ama inan ki olmaz dostum. Aydın geçinen kesimdekilerin çok azı hariç anlattıklarını anlamayacaklar; kaldı ki toplum anlasın..". Sonra dayanamayıp devam ediyor; " inan ki kitabını bitirdiğimde zihnimde bir film gibi hissettim. Dilin akıcı ama bilimsel anlatımlarını şahsen anlamak için birkaç defa okumak zorunda kaldım."; gülümsüyor; " okulu bitireli çok zaman geçti. Çoğunu unutmuşuz dostum. Ama senin anlattıkların hem daha güncel hem de bizim bölümde o dersler yoktu. Aslında bu nedenle belki öykülere bürünerek anlatma yolunu seçtin. Herkes kolaylıkla anlayabilsin istedin". "Evet haklısın." diyorum. "Etik değerleri bastıra bastıra kafamıza vurmana bayıldım dostum. Çok iyiydi. Ama bu çağdaki toplum hiçbir şeye değer vermez, uyuşturulmuş zombiler gibi olduk..pehhhh" diyerek sözlerini tamamlıyor. 

Bir sonra ki gün. Sabahları kahvaltıdan önce kahve içmeyi sevdiğimden; kahvemi yudumlarken, dudaklarımdan istemsiz olarak şu cümleler dökülüyor. "Evet dostum haklısın. Fakat ömrüm oldukça öykülerle bezenmiş bilimsel romanlar yazmaya, bilimi ve bilimsel düşünmeyi anlatmaya devam edeceğim. Kendime ve yaşadığım topraklara sözüm olsun. Bir kişiyi dahi aydınlatabilirsem borcumu bir nebze olsun ödemiş sayarım.."


Sevgilerimle,

İlk Roman :

https://www.mobidik.com/e-kitap/8518/75-yasinda-bir-sabah

Kaynak :

https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_best-selling_books

No comments:

Post a Comment