Saturday, 26 March 2016

Acısıyla baş eden adam - III

Konumuza birkaç örnek ve deney ile devam edelim. Belki biraz karışık gittiğimi düşünüyor olabilirsiniz ancak garanti ederim ki sonuçta herşey birbirine bağlanacak ve sizlere anlatmak istediğimi tam olarak anlatabilmiş olduğumu hissediyor olacaksınız.

Evet şimdi; conformity (uyum-söz dinleme-kalabalığı taklit etme) konusuna geçmeden önce bir iki temel bilgi daha vermek istiyorum. İnsanlar genelde bir sorunla karşılaştıklarında ve başarısız olduklarında şartları ve diğer insanları suçlama eğilimi gösterirler. Örneğin sınavdan kalan bir öğrenci; sınav şartlarının iyi olmadığından, soruların çok zor ya da yanlış olduğundan veya kötü düzenlenmiş olduğundan yakınır. Bu durum hatayı kendinde arama yerine karşı tarafı suçlayarak, kendini iyi hissetme yoludur. Depresyon halindeki insanlar, genelde sorunda kendi paylarının olduğunu kabul ederler. Psikologların sorunu çözmek için izledikleri yol ise, kendilerini suçlamak yerine karşı tarafı veya şartları suçlamalarını düşünmelerini sağlayarak depresyondan çıkmalarını sağlamak olur. Gerçekte durum böyle olmayabilir. Fakat izlenmesi gereken bir prosedür vardır. DSM (Tanı ölçütleri veya Mental bozuklukların tanısal ve istatistiksel kitabı). Bir önceki bölümde bipolar bozukluğu olan kişi ile ilgili bir deneyimden söz etmiştim. Sonrasında da, bunun benim için bir işkence olduğundan yakınmıştım. Bende kalıcı korku bıraktığını anlatmıştım. Bu örneğe geri dönecek olursak; bipolar sorunu olan kişinin kendini iyi hissetmek için beni suçlaması normal bir tepkiydi. Böylece kendini iyi hissetmeye ve depresyondan hipomani durumuna geçme eğilimi gösteriyordu. Bu durumun oluşmasında benim bir fonksiyonum olmamasına karşın, onun bu eğilimini kabul ederek, iyi hissetmesinin doğru olduğunu bilmeme rağmen, bireysel olarak dengeleyici bir yaklaşım göstermek yerine zaman zaman üzerimde biriken suçlamanın ve saldırının ağır duygusunu, konuyu dağıtarak ya da tepki vererek dağıtmaya çabalıyordum. Bütün bu deneyimin verdiği sonuç şudur ki; insanın kendi iyi hissetmesi için karşısındakinin kötü hissetmesine aldırmamasıdır. O da zaten aldırmıyordu.. Fakat buradaki kritik nokta şuydu ki; kendisini iyi hissetmesi, benim kendimi ne kadar kötü hissetmeme bağlıydı. Ben ne kadar kötü hissedersem, tersine O kendisini o kadar iyi hissediyordu. Buradaki tanı, bipolar bozukluğu aşan bir durumdu. Kimi zaman bir problem başka problemlerin oluşmasına neden olabilir. Bu örnekteki sadizm duyguları, depresyon ve farklı kişiliklerin oluşmasına neden olan örneklemelerle ortaya çıkıyordu. Asıl enteresan olanı ise, Histrionik özellikler göstermesiydi. Yalan ve aldatma konusunda çok zeki ve çok başarılı olması psychopathic özellikleri öne çıkarıyordu. Sizden açıkça bir şey istemeden, davranışlarınızı o yöne kanalize etmesi ve ardından her seferinde sizden hiçbir şey talep etmediği halde, sizin kendi isteğinizle yaptığınızı vurgulaması tipik özellik olarak ortaya çıkıyordu. Eğer işine gelmeyen durum ve davranışlarınız olursa, sizi önce geçmişiniz ile suçlayıp; ardından sizi derinden üzeceğini anladığı detayları kullanmayı seviyordu. Bunlarla birlikte seyreden ben merkezcilik ve bitmeyen cinsel ihtiyaçlarını rastgele kişilerle karşılama eğilimi, beni babası ile olan iletişimini düşündürmeye yönlendiriyordu. Genelde ergenlik dönemlerinde rastlanan ve orta yaşta sıklıkla görülmeyen bir durumdur. Eğer birey, babası ile olan sorunlarını halen üzerinde aktif olarak taşıyorsa; görülebileceğini düşünmek gerekir. Ön yargı-suçlama ve tanı (tanımlama) arasındaki farkları anlamak için bilgi ve deneyimin gerekli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Milgram deneyinde bir otorite vardır. Otorite, içeride sorgulanan kişiye her yanlış cevabı için artan miktarda elektrik şoku vermesini emreder. Deneye katılanların %65'i içerideki kişinin çığlıklarına aldırmadan elektrik şokunun derecesini arttırmışlardır. Deneyden sonra kendilerine sorulduğunda, yine büyük bir çoğunluğu suçluluk hissetmediklerini söylemişlerdir. Başarılı olduklarını ve emirleri tam olarak yerine getirmenin memnuniyeti yaşamaktadırlar.

Zimbardo'nun Standford deneyini dahil, tüm benzeri deneyleri içine katarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki; insanlar karşılaştıkları şartlar karşısında, ortama uyum (conformity) sağlama yolunu seçmektedirler. Bunun yanlış veya doğru olması önemli değildir. Yanlış veya saçma olsa bile, bir otoritenin emri olsun ya da olmasın uyum sağlamayı ve karşısındaki insanın ne hissedeceği ya da acı çekip, çekmemesiyle ilgilenmediklerini göstermiştir. Etik açıdan sorgulandıklarında ise, yaptıklarının doğru olduğuna inandıklarını gözlemleriz.

İnsan, sosyal bir canlı olduğundan, birey olarak tek başına var olma şansına sahip değildir. Örneğin hiç birimiz ebeveyn, akraba ya da belirli kurumlar tarafından yetiştirilmeden toplum içinde olgun ya da yetişkin olmamaktayız. Bu gerçek ise, her insanın sosyal şatlar tarafından biçimlendirildiğini, temel, kalıcı bilgilerinin, uyum yeteneğinin daha küçük yaşlarda kendisine verildiğini kanıtlamaktadır. Birey bu öğretiden dışarı çıkmaz. Gerçek ve doğru olarak benimsediği bu yolu takip eder. Ergenlik döneminde yaşadığı toplum ve şartlara tepki gösterse ve ben farkılıyım, sürüden değilim dışa vurumunu giyinimi, dinlediği müzik ve davranışlarıyla dışa vursa da, kısa bir zaman sonra uyum sağlaması gerektiğini anlar. Çünkü toplumdan dışlanmaktan korkmaktadır. Amigdalanın işini iyi yaptığını bu noktada da görürüz. 

Oysa, insanlar kendi kişiliklerinden bahsederler. Bu noktada şu soruyu tekrarlayarak, konu üzerinde düşünmenizi umuyorum. Topluma uyum sağlama ihtiyacı duymadan, sosyal kuralları, temel öğretileri sorgulayarak, kendi kişiliğinizi (öğrenimlerinizi- davranışlarınızı) yeniden tanımlayabilir misiniz? Bugün kişiliğinizi oluşturan toplumun ortak, temel öğretileri yanlış ise, toplumdan dışlanma ve yalnız kalmayı göze alabilir misiniz? Herkes yanlış ve siz doğru iseniz, yine de toplum içinde bunu söyleme cesareti gösterebilir misiniz?

Siz bunları düşünürken, ben yapılan deneylerden çıkan sonuçları sizlerle paylaşayım. Sonuç %99.9 Hayır! %0.01 ise genelde yalnız yaşayan çok özel insanlar ve çoğunlukla bilim adamları ya da filozoflar arasından çıkmıştır.

Gelecek bölümde yine bazı temel bilgiler verdikten sonra (Ash paradigması vb.); konuyu tamamlayacağım. Sosyal psikolojinin ve problemlerde suçlamanın, başarılı durumlarda ise ben başardım düşünce yapısında var olan toplumun, olgunluk yaşını da tartışmadan edemeyeceğim sanırım. Şimdilik hoşçakalın..


** ismini saydığım deneyleri youtube'da bulabilirsiniz. İzlemenizi öneririm.
** Unutulmamalıdır ki verilen örnekler yalnızca bilgi amaçlıdır. Kişi veya kurumlara bağlanamaz.

No comments:

Post a Comment