Her insanın hayatta korkuları vardır. Savaş, açlık, ölüm, hastalık, acı çekmek, parasız kalmak, yalnız kalmak ve bunun gibi bir çok konu korkuya neden olabilir. Bunların hepsi hayatının bir döneminde yaşadığı deneyimlerin episodik ve semantik yani dekleratif hafızasına kayıt edilmiş zorluk ve acılarla dolu anılarını anlatır.
Hiç bilmediğim bir ülkede haftalarca aç kaldım. Günde birkaç bisküvi ve birkaç yudum su ile idare etmem gerekti. Parasız kaldığım zamanlar oldu. Uzunca bir dönemdi. Ancak hiç birinde ne korku ne de yılmışlık hissettim. Bu şartlarla karşılaştığımda dayanma gücümün arttığını ve sorunu çözmek için çözümler aradığımı ve mücadeleyi bir gün olsun bırakmadığımı anımsıyorum. Tek başıma ağır hastalık ve ameliyatlar geçirdiğim zamanlarda yılmadım ya da korkmadım. Tersine kendimi güçlü ve şartlara adapte etmeye hazır olduğumu anımsıyorum. Fakat üç buçuk ya da dört yıl kadar sürekli yaşadığım işkence bende ciddi korku bıraktı. Bu psikolojik bir işkenceydi. Arada fiziksel tarafları da vardı ama daha çok psikolojikti. Hayatımın ilk anımsadığım günlerinden bu yaşıma kadar bende korku bırakacak herhangi bir olay ya da durum anımsamıyorum. Bende bıraktığı herhangi bir iz de yok. Ancak şu işkenceye geri dönecek olursak; aynısını yeniden yaşamaktan ciddi anlamda korkuyorum. Bir kaç kez ölmeyi bile dileyecek derecede direncimin ve yaşama olan bağımın kırıldığını tap taze, canlı olarak anımsayabiliyorum. Tam bitti, geçti; iyileşti dediğim anda yeniden başlıyordu. Dönem dönem şiddeti yoğunlaşarak sürerken; geçti, nefes alıyorum dediğim anda tüm gücüyle tekrar ettirilmesi çözüm yolu üretme ve aklımı verimli kullanmama engel oluyordu. İyileşme sandığım dönemlerin aslında mani dönemleri olduğunu önceleri anlayamamıştım. Bu süreci yıllarca yaşamak durumunda kaldığınızda tüm direnciniz kırılıyor. Bir boşluk bulup, nefes alıp ayağa kalkıp direncinizi geri kazanmanıza imkan bulamadığınızda ya da durumdan kurtulamadığınızda; ki buna birçok koşul neden olabiliyor; yaşama isteğinizi yitirmeye başlıyorsunuz. Kendinizi koruyacak yollar arıyorsunuz ve kimi zaman işe yarıyor ama kimi zaman başarısız kalıyorsunuz. Kaçıp kurtulamadığınızda içinizdeki bir noktaya sığınıp dayanmaya ve bir çözüm üretmeye çabalıyorsunuz. Ki içe dönme ve çözüm üretmeye çalışma nedir bu konunun detayına da ileride gireceğim.
Bu noktada şunu ayrıntıyı not düşmeliyim ki bir bireyin sağlıklı olması tamamen beyinsel ve bedensel yapısının sağlıklı olmasına bağlıdır. Mutluluk kavramının detayına daha ileride detaylı gireceğim ancak mutluluk da sağlıklı olmaya bağlı bir duygu durumudur diye belirtmeden geçmemiş olayım.
Kaçıp kurtulamamak ise size küçüklüğünüzden itibaren öğretilen ve dna kodunuz gibi içinize yerleştirilmiş (prosedürel hafızanıza), size verilen eğitime bağlıdır. Basit bir örnek vermek gerekirse; ayakkabı bağcıklarını bağlarsınız ama nasıl bağladığınızı bilmezsiniz. Nasıl bağladığınızı anlatmak durumunda kaldığınızda anlatamazsınız. Kendinizin nasıl yaptığını adım adım izleyerek gösterebilir, anlatabilirsiniz ki o durumda bile adımları karıştırabilirsiniz. İşte bu bilgi, bireyin prosedürel hafızasına çocuk yaşlarda kayıt edilmiştir ve değiştirilmesi en zor kayıt grubundandır. Zor durumdaki birine yardım etme, sırtını dönüp kaçmama, sorunla karşılaştığında yılmadan yapılması gerekenleri yapma ve bunun gibi birçok özellik (procedure) ve yetenek (skill) prosedürel hafızanıza kayıt edilmiş olabilir.
Bu kişiyle yaşadığım örnekte, bireyin önceleri sorununun ne olduğunu tanımlamakta başarısız olmama rağmen daha sonraları ileri safhada bipolar bozukluğu ile seyreden psikopatik kişilik bozukluğu ve saldırgan manik depresif ataklarına maruz kalmam olduğunu tanımlayabildim. Kaçıp kurtulamamamın ise, tamamen kendimin istemsiz olarak dayanıp yardım etmeye çabalamaktan başka bir şey olmadığını fark etmem gerekti. Bunun yanı sıra sevgi ve empati sonucu duyduğum acıma duygularımın sabırlı olarak sürdürmeme neden olduğunu da çözümledim. Fakat yardım yolu bulamamak ve maruz kaldığım işkencenin yaşam direncimi kırması; artık ona katılmaktan (ki bu da empatinin üst düzeyidir) vazgeçmem gerektiğini düşünmeme neden oldu. Böylece ona katılmaktan vazgeçip kendi yoluna gitmesine izin vermek zorunda kaldım. Bu deneyimin bende korku bırakmasını beklemiyordum. Ancak her canlı, dna kod seviyesinde hayatta kalmaya programlıdır. Yaşamın ilk amaç ve nedeni yaşamı sürdürmektir.
İnsan hafızası tekil değildir. Birden fazla hafıza kaynaklarımız vardır. Temelde ikiye ayrılır. Dekleratif ve Dekleratif olmayan (non-dekleratif). Bunlara ek olarak bir de çalışan hafızaya (working memory) sahibiz. Dekleratif hafızamız, uzun süreli anı ve bilgilerimizi sakladığımız hafıza tipidir. Kendimizi, çevremizi bu veri ve bilgilerle tanımlarız. Kim olduğumuzu, nerede ve hangi zaman sürecinde olduğumuzu anlayıp, ifade etmemizi sağlar. Dekleratif olmayan hafızamız ise, temel yeteneklerimizin kayıt edildiği kollara ayrılır. Örneğin, yemek pişirmek, ayakkabı bağcıklarını bağlamak, piyano, gitar çalmak, tornavida ile vida sıkmak, oturup, kalkmak, yürümek, adım atmak, koşmak, bisiklete binmek, yazı yazmak, okumak, çatak-bıçak-kaşık kullanmak, kaşınmak, yıkanmak ve bunun gibi bir dizi öğrenilmiş veya doğuştan gelen (dna) yeteneği ifade eder. Örneğin doğuştan gelen (dna) ve öğretilmeyen yeteneklerden bahsedecek olursak şunları örnek verebilirim. Yeni doğan bir bebek, nefes almayı, annesini emmeyi, yutkunmayı, tuvaletini yapmayı, öksürmeyi, hapşurmayı, ağlamayı, gözlerini, kollarını, ellerini, ayaklarını, boynunu hareket ettirmeyi bilir. Zaten yeni doğmuş bir bebeğe bu ve benzerlerini öğretmenin bir yolu yoktur.
Kişilik ve sosyal psikoloji üzerine tartışmaya bu noktadan devam edelim. Henry M. epilepsi (sara) hastası Kanada vatandaşı biridir. Günde ortalama 10-11 kez sara atakları geçirmektedir. Evinden dışarı çıkmaktan korkmakta ve yaşamını evinde sürdürmektedir. Bir çözüm üretmeye çalışan doktorlar sonunda hipokampus (hippocampus)'un cerahi yolla alınması ile bu sorunun çözülebileceği kanısına varırlar. Fakat sonuçları hakkında aslında detaylı bir araştırmaları yoktur. Hastayı neyin beklediği tam olarak bilinmemektedir. Yine de epilepsi sorunun ortadan kalkacağını net olarak beklerler. Cerrahi girişim sonucunda hipokampus başarılı bir şekilde çıkarılmıştır. Hastanın epilepsi sorunu ortadan kalmış olmasına karşın, kim olduğunu ve nerede olduğunu anımsamamaktadır. Amnezi (hafıza kaybı) ile karşı karşıyadır. Bu örnek tıp tarihine geçmiştir. Hipokampus'un dekleratif hafıza kayıtlarımızı sakladığını ve amigdala ile ortaklaşa çalıştıkları anlaşılmıştır. Amigdala tüm ihtiyaç duyduğu veriye buradan erişmektedir. Yapılan bir dizi test sonucunda farklı bir takım sonuçlara da ulaşılır. Dekleratif hafızası sağlıklı olan bireylerin aynada yansıtılan bir yıldız resmini kopyalamaları istendiğinde; birkaç deneme sonucunda doğru açıda kopyalamayı öğrenip başardıkları görülürken; Henry M. diğer bireylerden çok daha hızlı olarak öğrenmekte ve yıldızı kopyalamaktadır. Fakat kendisine dün yaptığın denemeden bile hızlıydın denildiğinde; dün nerede olduğunu veya ne yaptığını ya da çizdiği resmi anımsamamaktadır. Buna benzer farklı örnekler var ancak burada hepsini sıralayıp sıkıcı olmak istemem. Fakat bu örnek ve testlerin ulaştığı sonucu vermekle bu detayı tamamlamak istiyorum. Uzun dönemli hafıza yitirildiğinde, kim, nerede, ne zaman sorularının yanıtlarının alınamaması, dekleratif hafızamızın görevinin kim ve nerede olduğumuzu anımsamak dışında zamandaki yerimizi veya başka bir deyişle zaman akşını doğru anlamamızı sağladığı anlaşılmıştır.
Bu noktada amigdalanın fonksiyonundan kısaca bahsedeyim. Amigdala, bireyin tehlikelerden korunması ve yaşamını sürdürmesi için yaşamı boyunca uzun dönemli hafızada biriktirdiği gerekli veriye ulaşarak, bireyin korunma içgüdüsü oluşturmasını sağlar. Örneğin, hipokampüsü alınmış ya da amnezi geçiren birini, birkaç dakika sonra patlamak üzere olan bir bombanın yanına bıraktığınızda, birey kaçıp, kedini koruyacak önlemler almak yerine sakince bombanın yanında oturmaktadır. Çünkü dekleratif hafızasında bombanın ne olduğu ve geri sayan saatin sıfırlandığında ne olacağına dair bir anı ya da bilgiyi anımsamadığı için; amigdala böyle bir veriye ulaşamayacağından herhangi bir tepki oluşturmayacaktır. Bu nedenle birey sakince bombanın yanında oturur. Çok şükür ki bu yalnızca bir testtir. Birey ölmeyecektir.
** Unutulmamalıdır ki verilen örnekler yalnızca bilgi amaçlıdır. Kişi veya kurumlara bağlanamaz.
No comments:
Post a Comment