Bir bisikletçi olmanın üç şekli vardır. Ya profesyonel olarak bir kulübe bağlı yarışırsınız ya da amatör olarak tur ve geziler yaparsınız. Bunun dışında bir de yaşadıkları yerde ulaşım aracı olarak kullananlar vardır.
Çocukluk fotoğraflarıma baktığımda daha beş yaşıma gelmeden bisiklet üzerinde çekilmiş pozlarımı görmeme rağmen o günleri ne yazık ki anımsamıyorum. Babam yanımda duruyor ve ben de adeta bir yarış arabası kullanır edasıyla pedallara asılıyorum. Mutlaka güzel günlerdi fakat anımsadıklarım hayal mi, gerçek mi bilmiyorum. Fotoğraflar olmasa sanırım hiç anımsayamazdım. Anılar biriktirip tekrar tekrar anımsamak yerine yenilerini yaşamaya meğilliğimdir. Sürekli ileri doğru bakmayı sevdiğim açık sanırım. Kimilerine göre iyi bir şey, kimilerine göre hayatta anılar biriktirmeli derler ve geçmişin geviş getirmesinde yaşamayı daha çok tercih ederler. Sürekli aynı şeyleri tekrar etmeye istekli olmak gibi geliyor sanırım.
Zaman içinde değişen bisikletlerimle öyle çok yol kat edim ki ne yazık ki uzak geçmişte kalmış olanların çoğunu doğru dürüst anımsayamıyorum. Tek aklımda kalan, yazları olmadık dağ, tepelere tırmanıp her nedense ve her seferinde farklı bir rotayı denediğim için yolumu kaybedip, gece karanlığında zar zor eve varmam ve tabi ki eve geç kalmanın verdiği fırçalanma mecburiyeti. Aaa evet bu arada yine o yaşlarda, ilkokul ile ortaokul arası dönemdir; hırsız polis yakalama-kaçma oyunlarını anımsıyorum. Öyle olmadık yerlere bisikletimle gittiğimi, apartman inşaatlarının birinci katlarından, merdivenlerden bisikletimle atladığımı, bahçe duvarlarının üzerinde akrobasi yaptığımızı anımsamamak mümkün değil. Tahmin edersiniz, her yeri yara bere içinde bir çocuğu zihninizde canlandırabilirsiniz.
Herkes gibi zamanla büyüdüm ve artık yaşlanıyorum. Kendime yediremesem de, geçenlerde bir avm'nin tuvaletindeki bir yazıyı okumakta zorlanan altmış yaşlarında bir adama yardım edeyim dedim. Ama ben de okuyamayınca, boşver yahu neyse ne deyip dışarı doğru birlikte yürürken; adamcık, yazıların pek küçük olduğundan yakınırken, bana doğru döndü ve "arkadaş yüzüne bakmamışım, sen de yaşlıymışsın yahu.." deyiverince, birlikte gülmeye başladık. Tahmin edersiniz ki benim gülmem biraz acıklıydı.. Neyse efendim, konuyu daha fazla dağıtmadan bisikletten bahsetmeye devam edelim.
Uzunca süre mahalle arkadaşları ve sonra bir iki kafa dengi arkadaş ile bisiklet sürdükten sonra, bunların beni tatmin etmediğini fark ettim. Daha uzun yol almalıydım fakat o dönemlerde fark ettiğim bir konu derinden üzüyordu. Ne gariptir ki bisikletin size özel bir statü vermemesine rağmen normal hayatlarında herhangi bir şey olamamış insanların bisiklet gruplarının başında ya da içlerinde ego patlaması yaşamaları ve inanılmaz derecede kamplaşma, bölünme, böbürlenmeye batmış olmaları beni harekete geçirdi. Bir bisiklet grubu kurarak, kamplaşmayı bitirmenin temellerini atmaya başladım. Amacım Türkiye Bisiklet Birliğini kurmak ve yaşatmaktı. Bir gece veya güne sığışmayın diyor ve hergün, dilerseniz dilediğiniz grupta ya da gruplar birlikte dilediğiniz zaman bisiklet turları yapabilirsiniz, neden olmasın ki diyordum. Slogan tuttu. Tüm ülkedeki bisiklet severlerin ilgisini çeken bir yaklaşımdı. Bazı toplantı ve çalışmalar da oldu fakat yine ego çatlamaları ve aykırılığın bir işe yaracağını sanan bazıları tarafından engellenmeye çabalandı. O dönemlerde bazı sıkıntılar yaşamadım değil ancak komik olan şu ki, yüzlerce insanın fikri desteklemesine karşın iş başa düşünce yapamamaları oldu. Hadi o zaman federasyon belki destekler deyip, onlarla konuştum. Yaptıklarınızı dikkat ve saygıyla izliyoruz yanıtı alabildim. Taşın altına ellerini koymak istemiyorlardı. Bilirsiniz, insanlar ölür ama fikirler yaşamaya devam eder. Bu durum da belki öyle olacak. Biraz etkisi olmadı değil elbet ama umduğum birliktelik tam olarak kurulamadı. İşin içine bazılarının ticari kaygıları, liderlik elden gidecek korkuları gibi kişilik sorunları vs vs karıştı. Haklı olarak insanlar onları sorguluyordu! Ne ticari kaygısı ya da neyin liderliği kardeşim sesleri ile sorgulandılar ama artık nasıl bir cilde sahiplerse.. neyse efendim.. Böyle ben yine ilk başlarda olduğu gibi kafam rahat ve huzurlu ya tek başıma ya da kafamın aldığı bir iki arkadaşımla pedal çevirmeye devam ediyoruz. Ha yine o çocuk halen içimde.. dağ, tepe, bayır ve halen yolunu kaybedip gecenin bir yarısı eve varıyor !
Bisikletle ilgili öyküler ve deyişler güzeldir ancak bir iki konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Bisiklet sürmek, eğlence veya keyif, özgürlük olarak algılansa da aslında öyle değildir. Özgür olan kişi sizsinizdir. Bisiklet değildir. O yalnızca aracınız olabilir. Bisiklet seçmenin ve sürmenin temelde teknik konular olduğunu akıldan çıkarmayın. Ritm, kadans ve nefes ile ilgili konulara özellikle ağırlık verin. Sürekli pedal çevirin, sürerken pedal çevirmeyi bırakmayın. Doğru sürüş yapmamak zamanla kaslarınızda, kemiklerinizde ve hatta kalp kasınızda kalıcı zararlara neden olabileceğini unutmayın. Ayrıca güvenlik konusu var. Kask ve eldiven takmanıza karşın, kask, çenenizi, boynuzu, karburga kemiklerinizi, sırtınızı, belinizi ya da ayak bileklerinizi, omzunuzu, dizinizi korumaz. Kontrolsüz inişler yapan çok kişi gördüm. Düştüklerinde aldıkları hasarları burada sıralamak istemiyorum ama manzara oldukça üzücüydü. Bütün bunların dışında trafiği yani araçları unutmayın. Yıllar içinde birçok bisiklet sever arkadaşımızı trafik kazalarında kaybettik.
Amacınıza ve beden ölçülerinize uygun bisiklet seçin. Doğru sürüşü öğrenmeye çalışın. Ani duruş ve ani hareketlerden her zaman kaçının. Özellikle grup içinde sürüyorsanız; arkanızdaki insanların duracağınızı fark etmesini sağlayın. Çünkü çoğu insan bisiklet sürerken kumsalda güneşleniyormuş edasıyla ya kulaklıkla müzik dinliyor ya da hayal aleminde gezinti halinde içine kapalı oluyor.
Ve lafı daha fazla uzatmadan, bisiklet sürüyorsanız mutlaka düşersiniz. Düşmeyi öğrenmeye çalışın ki bir gün başınıza geldiğinde en az hasarla atlatın..
Son söz. Bisiklet anarşi ya da egonuz değildir. Bisiklet sürmek teknik ve ön çalışma, hazırlık isteyen bir spordur.
No comments:
Post a Comment