Showing posts with label amaç. Show all posts
Showing posts with label amaç. Show all posts

Monday, 15 August 2016

Su tüketimini nasıl azaltabiliriz?


Su tüketimimi azaltmak için, bir fikir vermesi bakımından öncelikle kendi yaptıklarımdan bahsedeceğim. Sonra da diğer su tüketim alanları üzerine tartışmayı planlıyorum.

Evet bunları biz de biliyoruz diyebilirsiniz. Fakat bilmeniz veya fikrin basit olması uygulama alışkanlığının kolay olduğu anlamına gelmediği gibi uyguladığınız anlamına da gelmiyor.

Su tüketimini azaltmanın, su tasarrufu sağlarken, ucuz bir yöntem olduğunu düşünmenizi istemem. Eski yöntem ve teknolojilerle su tüketimini azaltmak pek mümkün değildir. Fakat ana fikir şudur. Su, alternatifi olmayan ana yaşam kaynağımızdır.

Öncelikle evin tüm musluklarına, duş dahil olmak üzere su tasarruf kitlerinden taktım. İyi marka alacak olursanız, gerçekten %30 civarında bir tasarruf sağlayabiliyorsunuz.


Daha sonra çamaşır ve bulaşık makinalarını en yeni teknoloji olanlarla yeniledim. Her ikisi de 30 dakikalık programlara sahipler ve en az su sarfiyatı ile yıkama yapabiliyorlar. Burada bana düşen ise, bulaşık ve çamaşır makinaları tam kapasitelerine kadar dolmadan çalıştırmamak. Böylece ortalama %50 su tasarrufu sağlamış oldum. Madalyonun diğer yüzünde ise, daha az atık su üretmiş oluyorum.

Tuvaletlerimizdeki 16lt lik rezervuarı 7lt rezervuar ile değiştirebiliriz. Fakat ben bu değişimi yapmak yerine, rezervuar iç takımını ayarlayarak yarıdan daha fazla dolmamasını sağladım.Böylece işlem başına yine %50 su tasarrufu elde etmiş oldum. Ancak küçük bir detay var ki, tam olarak ölçüm yapamasam da bu sayede aslında tasarrufun %50'nin üzerine çıktığını düşünüyorum. Küçük tuvaletten sonra düğmeye tam basmayıp, hızlıca bas çek yaparak rezervuardaki suyun tamamının boşalmamasını sağlıyorum. Eğer çift kademeli bir rezervuarınız varsa, bu işlem daha kolay olurdu.

Duş konusunda ise, rahat uzun süreli duş almak yerine hızlı ve pratik duş almaya kendimi alıştırdım. Köpüklenirken suyu kapatıyor; daha sonra yine hızlıca durulanıp çıkıyorum. Duş başlığı ve bağlantısında su tasarruf kitlerini de taktım. Böylece eskisine göre %30'un üzerinde tasarruf yapmış oluyorum.

Araba konusu canımı sıkan bir konuydu. Yılda ortalama 15-25 aralığında arabayı yıkatırken; şimdi iki ayda bir yıkama yaptırıyorum. Böylece yılda 6 yıkamaya indirmiş oldum. Yumuşak bir fırça satın aldım. Böylece arabanın üzerindeki tozu, boyasına zarar veremeden aklıma geldikçe süpürüyorum. Eh çok da kirli sayılmaz. Biraz da kendimizi alışkanlıkları değiştirmeye zorlamamız gerekiyor.

Bireysel olarak su tüketiminde ve atık su'da  hedefim olan -%50 tasarrufu yakaladığımı söyleyebilirim. Ancak tasarruf etmediğim tek konu günlük olarak içtiğim sudur. Halen en az 1.5-2lt su içmeye devam ediyorum. Bu da sağlığımız için son derece önemlidir.

Yeni yapılacak konutlarda ve halka açık umumi tuvaletlerde susuz tuvalet sistemlerinin kullanılması milyonlarca ton su tasarruf etmemizi sağlayabilir. Ama unutulmamalıdır ki teknoloji ucuz değildir. Susuz tuvaletlerin temel çalışma prensibi, atığı buharlaştırma ve daha sonra yakarak yok etme mantığı üzerine kuruludur. Bir gün daha iyi bir fikir üretecek biri çıkana dek, sanırım, en son teknoloji tuvalet henüz budur.(6)   http://www.waterlesstoilets.co.uk/how-it-works/



Belediyelerin su tüketiminde oldukça büyük payları var. Park, bahçe ve yeşil alanlar için kullandıkları içme suyu yerine arıtılmış atık su kullanımı dönüm başına yıllık 102,206 litre su tasarrufu sağlar. İstanbuldaki yeşil alan ortalama (1) 51,500,000 m2 sulanan yeşil olduğundan ve haftada bir sulama yapıldığından yola çıkarsak (2); sulama için en az yıllık içme suyu tüketimi :  21,424,000 m3 eder. Bu demektir ki her yıl en az (3) Alibey barajı kapasitesindeki bir rezervi bahçe ve yeşil alanları sulamak için kullanıyoruz. Eğer belediyeler atık suyu temizleme ve sulama için kullanıyor olsalar çok ciddi rakamlarda içme suyu tasarrufu sağlanmış olur.


Tarım konusunda ise, geleceğe şimdiden yatırım yapmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Japonya'nın Afrika tarımı için geliştirdiği nerica (5) pirinci gibi çok daha az suya ihtiyaç duyan ve kuraklığa dayanıklı tohumları geliştirmeye başlamalıyız.

Referanslar (Kaynakça)

1- İ.B.B Tarafından Yapılan Toplam Yeşil Alan Miktarı
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/BilgiHizmetleri/Yayinlar/FaaliyetRaporlari/Documents/2014/pdf/07_cevre_yonetimi/yesil_alan_yonetimi.pdf

2- Çim Alanlarında Sulama   http://www.bitkipark.com/cim-alanlarinda-sulama.html

3- Baraj kapasite ve doluluk oranları   https://www.turkiye.gov.tr/istanbul-su-ve-kanalizasyon-idaresi-baraj-doluluk-oranlari

4- Irrigation (Sulama)  https://en.wikipedia.org/wiki/Irrigation

5- Nerica http://www.africarice.org/publications/Japan%20and%20AfricaRice.pdf
6- How Waterless Toilets Work http://science.howstuffworks.com/environmental/green-tech/sustainable/waterless-toilet2.htm

Monday, 28 March 2016

Acısıyla baş eden adam - IV

Yazının içinde seçtiğim fotoğrafların bir fikir verdiğini umuyorum. Toplumsal yapının, bireyin kişiliğini, davranışlarını, algısını, ön yargısı, uyumu, yaşama biçimi, düşünce şekli, inançları gibi bireyi tanımlayan tüm öğrenilmiş özelliklerini biçimlendirdiğini anlıyoruz.  Buna örnek vermek gerekirse, insanları genelde ulusları, bölgeleri ve hatta ilçeleri ya da köyleri ile tanımlarız. Onlar da kendilerini yaşadıkları bölge ile tanımlarlar. Avrupalı, Orta Doğulu, Uzak doğulu ifadelerinin, bazı ülke ya da gruplarda farklı olsa dahi ortak bir algısı vardır. Sizce bir Japon ya da Çinli nasıl biridir denildiğinde, insanların orada hiç yaşamış ya da bir Çinliyle hiç tanışmamış olmasına karşın tanımlama yaptıklarını görürsünüz. Örneğin, İngilizlerin günümüzde bir çoğunun Venedik'i ziyaret etmemiş olmalarına karşın Vedenik ile ilgili toplumsal bir algıları vardır. Venedik, hayat kadınlarının en yoğun olduğu ve para karşılığı kolaylıkla seks yaşayabilecekleri ve aynı zamanda çok kirli bir şehirdir. Yine bir İngiliz için Fransız, Fransız için bir İngiliz'in sevimsiz bir algısı vardır. Fransızları tanımadıkları halde kolayca aşağılayabilirler. Bu ve benzeri örnekler o kadar çoktur ki burada sayarak tamamlamanın imkanı yok. Bunun anlamı, toplumsal ön yargının birey tarafından kanıksanmış, düşünce ve davranışa dönüşmüş halidir. Kendi ülkemizden bilirsiniz ki fıkralara, ata sözlerine kadar varmıştır. Örnek olması bakımından, Kayseri, Karaman, İzmir, Tekirdağ, Karadeniz, Yunanistan vs. Öte yandan, o bölge ya da şehirde doğup, yaşayan insanların ortak özellik gösterdiklerini gözlemleriz. 

Metropollerden bahsettiğimizde gözlenen durumun farklılık gösterdiğini gözlemleriz. Çok farklı şehir, bölge ve ülkelerden gelerek bir araya toplanmış insan kalabalığının insan olma özelliğini daha fazla yitirdiğini gözlemleriz. Kalabalığa uyum sağlamış, birbirini tanımayan, önemsemeyen, değer vermeyen; metropolün kurallarına kendini bırakmış kalabalığı görürüz. Ortak amaç, daha iyi şartlarda,  daha fazla korunarak, daha iyi yerde ve daha sorunsuz yaşamaktır. Detaylara girdiğimizde amaçlar, ortak özellikler elbette bu kadar dar değildir. Örneğin, engelliler için yapılmış bir metro asansörüne binmeye çalışan bir engelliye izin vermeden, önüne geçmeye çalışan; ya da kalabalığın en yoğun olduğu bir ilçede, yere düşmüş, zor durumundaki bir kişiye yardım etmeyi düşünmeden yanından geçip giden insan kalabalığına şahit olursunuz. Kayıt edilen ilk olay 1950 yılında New York'ta yaşanmıştır. Dış ülkelerden ve ülkenin birçok yerinden New York'a daha iyi kazanmak ve yaşamak amacıyla taşınan insanlar, metropolü oluşturmuşlardır. Çok daireli bir apartmanda yaşayan bir kadına bıçaklı bir saldırı gerçekleşir. Kadın tüm gücüyle bağırıp, yardım ister. Kırk kişi olayı görür, fakat hiç biri karışmaz. Yalnızca bir kişi polisi arar. Kadın bıçaklı saldırı sonucu ölmüştür. Polisin yaptığı araştırmada, olaya tanık olanların olduğu ve fakat yardım etmeyi düşünmedikleri kayıt edilir. Yine tanık olsam yine karışmazdım anlayışı hakimdir. Bu benzeri konularda, kimse üzerine alınmayacağı gibi yapılan araştırmalarda bireylerin sorumluluk ya da etik bir eksiklik hissetmedikleri tespit edilmiştir. Sürü psikolojisini daha birçok alanda gözlemlersiniz. Turistik turlar, festivaller, bisiklet turları sürü psikolojisinin en bariz örneklerindendir.

Her birey doğumundan başlayarak öğrendiği edinim ve deneyimleri hafızasında biriktirerek kişiliğine yansıtır. Kişilik, bireyin kendini korumak, savunmak üzere geliştirdiği davranış özelliğidir. Bunun yanı sıra yedi cücelerdeki gibi insanların çekingen, salak, huysuz, mutlu, uykucu, utangaç, meraklı, aceleci, dağınık, dikkatsiz ya da sempatik, sevimli olduklarını gözlemleriz. Bu davranışsal özelliğe neden olan iki fenomen vardır. Birincisi, toplum içinde nasıl hareket etmesini, kendini nasıl kabul ettireceğini öğrenen birey, o karakterin tiyatral özelliğini kendi benliğine giydirir, benimser. İkinci neden ise, kalıtsal özelliklerden yani dna yapısından veya altı yaşına kadar rol model aldığı bireyden gelmektedir. Bireyin bu kalıtsal özellik üzerinde belirleyici bir rolü yoktur. Huysuz ve sinirli birinin kalıtsal özelliğinden ya da rol modelinden gelmekte olduğu tespit edilmiştir. Başka bir deyişle, ya temporal lob'dan kaynaklanan bir durumdur ya da rol model etkisidir. Sempatik, sevimli, güleç yüzlü insanların sağlıklı ve iyi birer birey olduklarını sanmamıza karşın gündelik yaşamlarında istatistiksel olarak bu verinin çok doğru olmağını aksine farklı karakter özellikleri gösterdiklerini izleriz. Sempatik, sevimli, güleç yüzlü, sıcak kanlı davranmalarının temel nedeni, kendilerini toplum içinde kabul ettirebilmek için seçtikleri rol ya da başka bir deyişle büründükleri karakterin tiyatral özelliğinin sergilenmesidir.

Yaşamınızda biriktirdiğiniz korkulara dikkat ediniz kişiliğinizi oluştururlar. Gerektiğinde profesyonel psikolojik destek almak utanılacak bir şey değildir. Yalnızca sağlıklı bireyler mutlu yaşarlar.

Öte yandan toplum içinde daha çok insan olarak kalmaya özen gösterin. Farkındalığınızı arttırın. Her zaman yapamasanız da, bazen sürüden ayrılın. Yalnız olmak, kendi kişilik ve kalıtsal özelliklerinizi anlamanıza; sürü içinde hangi rolün kostümünü giydiğinizi fark etmenize yardım eder. Her insan ölmek üzereyken, farkında olmadan en çok insan olamamış olmaktan yakınır.

Bilimle kalın, aydınlık yaşayın.

Ek olarak aşağıda bırakacağım linklerden dissosiyatif bozukluklar hakkında bilgi toplayabilirsiniz.
http://www.psikolojik.gen.tr/kisilik-bolunmesi.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dissosiyatif_bozukluklar

** Unutulmamalıdır ki verilen örnekler yalnızca bilgi amaçlıdır. Kişi veya kurumlara bağlanamaz.

Thursday, 17 March 2016

Bir Bisikletçinin Anıları

Bir bisikletçi olmanın üç şekli vardır. Ya profesyonel olarak bir kulübe bağlı yarışırsınız ya da amatör olarak tur ve geziler yaparsınız. Bunun dışında bir de yaşadıkları yerde ulaşım aracı olarak kullananlar vardır. 

Çocukluk fotoğraflarıma baktığımda daha beş yaşıma gelmeden bisiklet üzerinde çekilmiş pozlarımı görmeme rağmen o günleri ne yazık ki anımsamıyorum. Babam yanımda duruyor ve ben de adeta bir yarış arabası kullanır edasıyla pedallara asılıyorum. Mutlaka güzel günlerdi fakat anımsadıklarım hayal mi, gerçek mi bilmiyorum. Fotoğraflar olmasa sanırım hiç anımsayamazdım. Anılar biriktirip tekrar tekrar anımsamak yerine yenilerini yaşamaya meğilliğimdir. Sürekli ileri doğru bakmayı sevdiğim açık sanırım. Kimilerine göre iyi bir şey, kimilerine göre hayatta anılar biriktirmeli derler ve geçmişin geviş getirmesinde yaşamayı daha çok tercih ederler. Sürekli aynı şeyleri tekrar etmeye istekli olmak gibi geliyor sanırım.

Zaman içinde değişen bisikletlerimle öyle çok yol kat edim ki ne yazık ki uzak geçmişte kalmış olanların çoğunu doğru dürüst anımsayamıyorum. Tek aklımda kalan, yazları olmadık dağ, tepelere tırmanıp her nedense ve her seferinde farklı bir rotayı denediğim için yolumu kaybedip, gece karanlığında zar zor eve varmam ve tabi ki eve geç kalmanın verdiği fırçalanma mecburiyeti. Aaa evet bu arada yine o yaşlarda, ilkokul ile ortaokul arası dönemdir; hırsız polis yakalama-kaçma oyunlarını anımsıyorum. Öyle olmadık yerlere bisikletimle gittiğimi, apartman inşaatlarının birinci katlarından, merdivenlerden bisikletimle atladığımı, bahçe duvarlarının üzerinde akrobasi yaptığımızı anımsamamak mümkün değil. Tahmin edersiniz, her yeri yara bere içinde bir çocuğu zihninizde canlandırabilirsiniz.

Herkes gibi zamanla büyüdüm ve artık yaşlanıyorum. Kendime yediremesem de, geçenlerde bir avm'nin tuvaletindeki bir yazıyı okumakta zorlanan altmış yaşlarında bir adama yardım edeyim dedim. Ama ben de okuyamayınca, boşver yahu neyse ne deyip dışarı doğru birlikte yürürken; adamcık, yazıların pek küçük olduğundan yakınırken, bana doğru döndü ve "arkadaş yüzüne bakmamışım, sen de yaşlıymışsın yahu.." deyiverince, birlikte gülmeye başladık. Tahmin edersiniz ki benim gülmem biraz acıklıydı.. Neyse efendim, konuyu daha fazla dağıtmadan bisikletten bahsetmeye devam edelim. 

Uzunca süre mahalle arkadaşları ve sonra bir iki kafa dengi arkadaş ile bisiklet sürdükten sonra, bunların beni tatmin etmediğini fark ettim. Daha uzun yol almalıydım fakat o dönemlerde fark ettiğim bir konu derinden üzüyordu. Ne gariptir ki bisikletin size özel bir statü vermemesine rağmen normal hayatlarında herhangi bir şey olamamış insanların bisiklet gruplarının başında ya da içlerinde ego patlaması yaşamaları ve inanılmaz derecede kamplaşma, bölünme, böbürlenmeye batmış olmaları beni harekete geçirdi. Bir bisiklet grubu kurarak, kamplaşmayı bitirmenin temellerini atmaya başladım. Amacım Türkiye Bisiklet Birliğini kurmak ve yaşatmaktı. Bir gece veya güne sığışmayın diyor ve hergün, dilerseniz dilediğiniz grupta ya da gruplar birlikte dilediğiniz zaman bisiklet turları yapabilirsiniz, neden olmasın ki diyordum. Slogan tuttu. Tüm ülkedeki bisiklet severlerin ilgisini çeken bir yaklaşımdı. Bazı toplantı ve çalışmalar da oldu fakat yine ego çatlamaları ve aykırılığın bir işe yaracağını sanan bazıları tarafından engellenmeye çabalandı. O dönemlerde bazı sıkıntılar yaşamadım değil ancak komik olan şu ki, yüzlerce insanın fikri desteklemesine karşın iş başa düşünce yapamamaları oldu. Hadi o zaman federasyon belki destekler deyip, onlarla konuştum. Yaptıklarınızı dikkat ve saygıyla izliyoruz yanıtı alabildim. Taşın altına ellerini koymak istemiyorlardı. Bilirsiniz, insanlar ölür ama fikirler yaşamaya devam eder. Bu durum da belki öyle olacak. Biraz etkisi olmadı değil elbet ama umduğum birliktelik tam olarak kurulamadı. İşin içine bazılarının ticari kaygıları, liderlik elden gidecek korkuları gibi kişilik sorunları vs vs karıştı. Haklı olarak insanlar onları sorguluyordu! Ne ticari kaygısı ya da neyin liderliği kardeşim sesleri ile sorgulandılar ama artık nasıl bir cilde sahiplerse.. neyse efendim.. Böyle ben yine ilk başlarda olduğu gibi kafam rahat ve huzurlu ya tek başıma ya da kafamın aldığı bir iki arkadaşımla pedal çevirmeye devam ediyoruz. Ha yine o çocuk halen içimde.. dağ, tepe, bayır ve halen yolunu kaybedip gecenin bir yarısı eve varıyor !

Bisikletle ilgili öyküler ve deyişler güzeldir ancak bir iki konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Bisiklet sürmek, eğlence veya keyif, özgürlük olarak algılansa da aslında öyle değildir. Özgür olan kişi sizsinizdir. Bisiklet değildir. O yalnızca aracınız olabilir. Bisiklet seçmenin ve sürmenin temelde teknik konular olduğunu akıldan çıkarmayın. Ritm, kadans ve nefes ile ilgili konulara özellikle ağırlık verin. Sürekli pedal çevirin, sürerken pedal çevirmeyi bırakmayın. Doğru sürüş yapmamak zamanla kaslarınızda, kemiklerinizde ve hatta kalp kasınızda kalıcı zararlara neden olabileceğini unutmayın. Ayrıca güvenlik konusu var. Kask ve eldiven takmanıza karşın, kask, çenenizi, boynuzu, karburga kemiklerinizi, sırtınızı, belinizi ya da ayak bileklerinizi, omzunuzu, dizinizi korumaz. Kontrolsüz inişler yapan çok kişi gördüm. Düştüklerinde aldıkları hasarları burada sıralamak istemiyorum ama manzara oldukça üzücüydü. Bütün bunların dışında trafiği yani araçları unutmayın. Yıllar içinde birçok bisiklet sever arkadaşımızı trafik kazalarında kaybettik. 

Amacınıza ve beden ölçülerinize uygun bisiklet seçin. Doğru sürüşü öğrenmeye çalışın. Ani duruş ve ani hareketlerden her zaman kaçının. Özellikle grup içinde sürüyorsanız; arkanızdaki insanların duracağınızı fark etmesini sağlayın. Çünkü çoğu insan bisiklet sürerken kumsalda güneşleniyormuş edasıyla ya kulaklıkla müzik dinliyor ya da hayal aleminde gezinti halinde içine kapalı oluyor.
Ve lafı daha fazla uzatmadan, bisiklet sürüyorsanız mutlaka düşersiniz. Düşmeyi öğrenmeye çalışın ki bir gün başınıza geldiğinde en az hasarla atlatın..

Son söz. Bisiklet anarşi ya da egonuz değildir. Bisiklet sürmek teknik ve ön çalışma, hazırlık isteyen bir spordur.