Showing posts with label ekonomi. Show all posts
Showing posts with label ekonomi. Show all posts

Monday, 18 April 2016

Ahlaklı Ekonomi


“Bugün dünya nüfusunun yüzde 1’i, geri kalan yüzde 99’undan daha zengin. En zengin 60 kişi, nüfusun yarısından, 3.5 milyar kişiden daha fazla zenginliğe sahip. Bu kadar az kişinin bu kadar fazla servete sahip olduğu, bu kadar çok kişininse bu kadar az şeye sahip olduğu bir zamanda, bu çağdaş ekonominin ahlaksız ve sürdürülemez temellerine karşı çıkmalıyız.”

'Kontrolsüz küreselleşme'

"Bolivya lideri Evo Morales ve Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa’nın da katıldığı konferansta konuşan Bernie Sanders, “kontrolsüz küreselleşme ve spekülatif mali sistem üzerine kurulu piyasa ekonomisinin ortak faydayı koruyan yasal, siyasi ve ahlaki kısıtlamaları parçaladığı” eleştirisinde bulundu.
Konferansın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sanders ayrıca, iklim değişikliğinin yarattığı sorunlara da dikkat çekerek “Fosil yakıt endüstrisinin hırsları dünyamızı yok ediyor. İklim değişikliği gerçektir ve insan eylemlerinden kaynaklanıyor” dedi. Sanders, “kendi milyarlarını, çocuklarımızın ve gezegenimizin geleceğinden çok daha fazla önemseyen insanların hırsına” karşı durulması gerektiğini vurguladı."
Kanımca bunlar değerli görüşler. Ancak burada sorulması gereken soru : doğru değerleri ve sistemi savunurken dini yapının içinde bulunmanın ve savunulan değerlere taban tabana zıt yapılanma ve değerler içinde yaşayan bir kurumun çatısı altında bu fikirlerin seslendirilmesinden umulan fayda ya da beklenti nedir? Herhangi bir çatı altına girmeden bu fikirler seslendileremez miydi?

Wednesday, 13 January 2016

Dar kafalılık ya da vizyonsuzluk üzerine kısa bir yazı


Dar kafalılık ya da vizyonsuzluk üzerine kısa bir yazı.

Yukarıdaki birinci şekilde günümüzdeki tüm fizik teorilerini görüyoruz. Bu yazıda bu teorilerin detaylarına girmeyeceğim. Mümkün olduğunca sade bir dille ve farklı çok uzun olmayan yazılarda örnekler vererek açıklamayı sürdürmeyi hedefliyorum. Birçok öğrenci ve profesörün dahi halen anlamakta zorluk çektiği ve anlayamadığı modern fiziği yalın günlük dile indirgemenin ve hayatımıza etkilerini anlatmanın çokta kolay olmadığını söylemem gerek. 

Alttaki ikinci şekilde ise, Michelson ve Lord Kelvin'nin en hafif ifadeyle talihsiz açıklamalarını ve ardından yapılan gelişmeleri görüyoruz. "Fizikte herşeyin keşfedildiğini ve bundan böyle keşfedecek başka birşey kalmadığını" açıklamalarının ardından 1905 yılında Einstein fotoelektrik etkisi üzerine bir makale yayınlamış ve daha sonra 1921 yılında bu alanda nobel ödülü almıştır. Sanırım bu nobel ödülü, bu talihsiz zihinlere ciddi bir darbe olmuştur. Ayrıca şunu belirtmekte fayda var ki, tarih daha henüz sol alttaki G (Newtonian gravity) seviyesindeyken yapılmış açıklamalardır.

Kıssadan hisse; aklımızı merakta ve öğrenmeye açık tutmanın ne kadar doğru bir yaklaşım olduğunu kanıtlayan tarihsel bir duruma tanıklık etmiş olduk. Bazı insanlar öğrendiklerinin herşey olduğunu ve ötesinin olmadığına kendilerini inandırmışlardır. Değişmeyeceklerini ve insanların değişmediklerini savunurlar. Bu ifade, şu anlama gelir : "ben herşeyi öğrendim; biliyorum. daha fazla öğrenecek birşey yoktur. Bu nedenle değişmem. Beni olduğum gibi kabul edin." Oysa bu tarihsel örnek sanırım bu primitif bakış açısındaki kişilere bir tokat niteliğindedir.

Öğrenmede ve bilgi yolunda sağlıcakla kalın..

Tuesday, 12 January 2016

Global Dünya II


Yazının birinci bölümünde globalleşen ekonomi ve siyaset üzerine tartıştık. Şimdi ise globalleşen dünyanın, bilimin gelişmesi ve öğrenme üzerine etkileri üzerinde durmak ve bilgisizliğin nelere sebep olabileceği hakkında tartışmak istiyorum.

Gelişmenin ve insan olmanın gerekliliği, öğrenmek ve bilgidir. Bilgiye sahip olmayan insan cahil kalır. Cehalet ise tüm olumsuzlukların, geri kalmışlığın ve hatta hayatı anlayamamanın, değişememenin ana parametresidir. Her yazımda, hayatın eğlence-içki sofraları-keyiften ve konformizm'den ibaret olmadığını vurgulamaya çalışıyorum. Çünkü böyle yaşayan insanlar aslında toplumun virüsleridir. Bir virüs besleneceği ortama yerleşir ve tüm kaynakları tüketinceye dek oradaki hayatı sömürür. Her türlü rezalet ve pisliğin bulunduğu yerde böyle seviyesiz-cahil insanlar vardır. Ancak dikkat edilmelidir ki bu tipler iyi birer oyuncu ve kimi zaman çok başarılı bir popülist (burada çağın,ortamın durumuna göre çevresindekileri etki altına almak için uygun kelimelerle konuşan anlamında kullanıyorum) ya da insanlara kendini olduğundan farklı gösteren birer bukalemundur. Böylece ortama nüfuz ederek kendilerini sevdirir; kabul ettirirler. Bu virüslerin sömürü için (ki kelimeyi her türlü anlamında kullanıyorum; aşktan,sekse,paraya,mala,mülke,güce vs..) uygun ortamı yakaladığı anlamına gelir. Sonuç olarak yinelemek gerekirse; bilginin olmadığı yer-insan kullanılmaya ve çoraklaşmaya açıktır. Aslında belki de gerekli sonucu bu olur diye tanımlamak daha doğru olacaktır.

Bilgi ise özele indirgendikçe tüme varım ile genelleştirmeye ve varsayımlarda bulunmaya açık kapı bırakır. Bu bir eksikliktir. Bu yolu kullanarak varılan sonuçlar olasılık hesaplarına göre saçma değerlendirmelere yol açar. Daha doğru olan yol ise; büyük resim üzerinde çalışıp; detaylara fokuslanarak daha karmaşık bilgileri toplamak üzerine olmalıdır ki ancak bu durumda genelden detaya, detaydan genele hareket imkanı mümkün olacaktır. Bu tür bilgi sonucunda yapılacak değerlendirmeler, olasılık hesaplarına göre doğruya en yakın sonuca varmamızı sağlayacaktır. Örnek verecek olursak; tek bir insan modeli üzerinde çalışıp; buradan toplumu değerlendirmeye gitmek (tüme varım) hatalı modelleme-değerlendirmelere açık kapı bırakacaktır. Oysa aynı araştırmayı toplum üzerinde yürütüp; buradan detaylara inmek yolu kullanılacak olursa (aile ve birey detayına) bu durumda hem toplum genelinde hem de aile-birey bazında daha fazla bilgi elde edilmiş olacaktır. Artı olarak toplum/aile-birey matrislerine ulaşılmış olacaktır. Başka bir örnek daha vereyim. Uzayda uzun süre kalan astronotların, döndüklerinde anlattıklarına bakalım.

İngiltere Uzay Dairesi'nden Libby Jackson, uzaydan dönen bütün astronotların aynı şeyi söylediklerini belirtiyor.
"İnsanı gerçekten değiştiren şey, dünyayı oradan görmek oluyor. Gördüğümüz tüm fotoğraflar, izlediğimiz videolar bir yana, o görüntüyü insan kendi gözleriyle görmeden gerçek anlamda takdir edemiyor. Ve bu da uzay istasyonu ekibinde derin etkiler yaratıyor.
Yeryüzünü uzaydan görmenin insanda yarattığı etkiye, "kuşbakışı etkisi" deniyor. Eski astronot Michael Lopez-Alegria, uzayda iken görülenleri anlamanın büyük bir yoğunluk taşıdığını söylüyor.
Lopez-Alegria, "Tüm insanlık tarihinin yaşandığı yeri, orada, aşağıda görmek büyük etki yaratıyor. Gerçek olduğunu görmek... Gezegenin boyutlarının yanı sıra, insan varlığının etkilerini de görüyorsunuz. Hava kirliliğini, çevre kirliliğini, ormanların yitirilmesini, sulak alanların çok daha küçülmüş olduğunu... Gezegenin ne kadar hassas olduğunu, ekolojik sistemin kırılgan dengelerini daha iyi fark ediyorsunuz. Ekosistemin ve sürdürülebilirliğin ne denli önemli olduğunu daha iyi anlıyorsunuz." diyor."
Bu bakış açısı; tarih, tıp, ekonomi, mühendislik, sosyoloji, psikoloji, pozitif bilimler dahil olmak üzere tüm disiplinlerde kullanılan bir yapıdır.

Günümüzde Big History (Büyük Tarih) olarak isimlendirilen yeni bir tarih alanı oluşmuştur. Üniversitelerde okutulmaya başlayan bu tarih alanı yukarıda bahsetmeye çalıştığım metodu kullanmaya başlaması bakımından heyecan vericidir. Çünkü tüm disiplinleri bünyesinde barındırarak, alanında çok yetkin kişilerin bir araya gelmesiyle; Big Bang (büyük patlamadan) kozmolojik tarih, galaksiler tarihi, yıldız ve gezegenlerden, atomik modellere ve kimyasal yapılara, evrensel jeoloji ve oradan antropoloji-insanlık tarihi, tıp ve biyolojiye kadar tüm disiplinleri içinde barındırmayı hedeflemiş bir tarih alanıdır.

Böylece sorgulayan bir zihnin bilime olan açlık ve merakıyla; günümüz teknolojileri sayesinde, Macquarie üniversitesinden Big History (Büyük Tarih), Stanford Üniversitesinden Theory of Relativity, Oxford Üniversitesinden Quantum Mechanics, Tokyo Universitesinden Big Bang to dark Energy ve Kore Üniversitesinden Acoustics, Illinois Üniversitesinden Business Statistics, Hollanda Leiden Üniversitesinden International Law in Action (Uluslararası Hukuk), vs.. derslerini alıyorum. 

Son cümle olarak bunun iyi bir imkan olduğunu ve sizlerin de hangi yaşta olursanız olun bu imkanları kullanmasını umut ettiğimi söyleyerek tamamlamak istiyorum. Bilgi yoksa bizler birer hiçiz !

Sunday, 10 January 2016

Yaşıyor musunuz?

Ekonomi birinci sınıfta anlatılan temel ihtiyaçlarını karşılamış her insan, hayatının bir döneminde yaşamı sorgular. Ben neyim? Yaşam nedir? Buraya nereden geldik? Yaşamın anlamı nedir? Neden ölmek zorundayım? Öldükten sonra ne olacak? Yok mu olacağım? Yok olacaksam neden doğdum? O halde yaşam nedir? Bir anlamı var mı? vs vs vs. bilgi ve akıl seviyesine göre her insan bu tip soruları sorar. Din ise, bu soruların basit karşılıklarını vermiştir. Oysa bu kavramları her insan farklı şekilde anlar. Çünkü her insanın kavramları anlama-hayal etme-yorumlama kapasitesi farklıdır. Farklıdır çünkü ya eğitim seviyesinden ya da dna kodunun ona sunduğu kapasitif özelliğinin sonucundandır. Basitçe; eğitimli ya da eğitimsizdir; veya aptal ya da zekidir. Bu durumun sonucu olarak, aldığı yanıtları ya olduğu gibi kabul eder ya da sorgulamaya devam eder. 

Bugün bilimsel perspektifte; yaşamın ne olduğunu; var olup olmadığını tartışacağız.

Yaşam varolmak ve varolduğunun bilincinde olmak olarak tarif edilir. Buradaki nüans bilinçtir. Oysa rüyada ya da ayık olduğunuğunuzu bilinç size söyleyemez. Bu durumda yaşıyor olduğunuzun kanıtı, hayatta olduğunuzu gözlemleyip söyleyendir. Kuantum mekaniğe göre bu gözlemcinin verisinin doğru olduğunu kanıtlayan diğer gözlemcidir. Peki bu ikinci gözlemcinin hayatta olduğunu kanıtlayan nedir? Üçüncü gözlemci. Üçüncüsünün hayatta olduğunu kanıtlayan dördüncü gözlemci. Bu sarmal sonsuza dek gidemez. Sonuncu gözlemcide biter. Peki o halde sonuncu gözlemcinin hayatta olup olmadığını ve gözleminin doğruluğunu kanıtlayan nedir? Görüldüğü üzere hayatın varolduğunu kanıtlama döngüsü sonuncu gözlemcide çıkmaza girer. 

O halde yaşadığınızı ve yaşamın varolduğunu kanıtlayan veri-olgu nedir?
Bilincin bu yeteneğe sahip olmadığını olası olarak iki durumdan biri halinde olabileceğini kanıtladık. Ya uyku halindedir ya da uyanıktır. Bunu bilincin kendisi kanıtlayamaz. O halde yeniden soralım.
Yaşadığınızı kanıtlayan veri-olgu nedir?
Hayatta olduğunuzu nasıl kanıtlarsınız?

Bu duruma ben yaşamsal paradoks diyorum.

Uyanık ya da uykuda olduğunuzu ; hayatta ya da ölü olduğunuzu kanıtlayan bir parametre daha olmak zorundadır. Yüzde elli hayatta, yüzde elli ölüyüzdür. İlk yüzde ellinin yüzde ellisi kadar uyanık, yüzde ellisi kadar ise uykudayızdır sonucunu yüzde 100 olarak kanıtlamak için özel bir parametreye gereksinim vardır. İşte bu parametre, size durumuz halkında kanıtlayıcı veriyi üretebilir. Bu parametre içinde bulunduğunuz uzay-zaman denkleminin dışında olmak zorunda ki sizi koşullandıran şartlardan bağımsız olsun.Bu parametre öyle bir durumda olmalı ki aynı döngüsel yapıya bağımlı olmamalı. Verinin doğruluğunu kendi gözlemi ile tanıtlayıp kanıtlayabilir olmalı. 
İşte bu noktada evrensel bir paradoksla karşı karşıya kalıyoruz demektir.
Çünkü evrensel-fiziksel kuralların dışında  ve kendi gözlemini tanıtlayıp kanıtlayabilir bir yapıya sahip olmadığımız gibi bu bilgiye de ulaşabilmiş değiliz. Bilim bu noktada ölçümleyemediğini kendi sınırları içine alamadığından, problem bu noktada çözümsüz kalıyor. 

Sonuç olarak, bilimsel perspektifte yaşamı kanıtlayan bir parametreye ya da veriye sahip değiliz anlamı çıkar. Yalnızca elimizde olan x,y,z ve t,e değerlerinin ölçümleri ile sınırlı kalmakta. Eğer yaşamsal paradoksa geri dönecek olursak; bu ölçümleri kanıtlayacak bir parametreye de sahip olmadığımızı söylemek zorundayım. Boyutların boyutlar olduğunu, zamanın bir fonksiyon olarak aktığını ve enerjinin varlığını kanıtlayacak; evrensel paradokstan etkilenmeyen bir veri ya da olguya sahip değiliz. Basit bir örnek verecek olursak; gözlerimizin gördüğü renklerin varolduklarını ya da gördüğümüzü (ölçümlediğimizi) varsaydığımız tayfta olduğunu kanıtlama şansına sahip değiliz.

Bugünkü bilgimizle, yaşamın bir varsayımdan ibaret olduğunu kabul etmekten başka bir yolumuz yoktur. Belki halen rüya görüyorumdur...


Not : Yukarıda anlatılanlar, Erwin Schrödinger'in quantum mekaniğini açıklamak için kullandığı kedi deneyi ile Einstein Genel Görelilik Kuramının sentezidir.

Temel İhtiyaçlar (Basic Needs) : Yaşama, Hava, Su, Barınma, Giyinme, Beslenme ve Korunmadır. 

Friday, 8 January 2016

İnsanca birşeyler.

Bazen düşünceleri anlatmak için uzun cümlelere gerek yoktur.
Konuşur gibi yazmak diyelim.
Düz yazı ile şiirin füzyona tutulmuş şekli diyelim.
Konuşurken arada dertleşmek
ya da sesli düşünmek diyelim.
Öyle ya da böyle 
belki de şöyle demeli
ekspresyonist sözcükler
duyguları düşüncelere füzyonlayıp
kelimeye sarılmış insanca birşeyler.