Batıdan doğuya, kuzeyden güneye dünya üzerindeki çeşitli basın ve televizyon yayınlarında kadın hakları savunucuları ile ilgili haberleri okuyup, izliyorum. Bu haber ve yayınları gördükçe üzüntü ve kızgınlık hissediyorum. Kadın hakları savunucuları.. kadınlar erkekler ile eşit midir? Birçoğunda tartışılanlara inanmak bile istemiyorum. Erkek kadın ile eşit miymiş.. Kadınların erkekler kadar hakları olmalıymış.. Egemen olan erkeğin kadınlara haklarını vermesi için ciddi savunucuları varmış ve bu çok değerli insanlar sayesinde bazı gelişmeler elde edilmiş. Gerçekten inanmakta zorluk çekiyorum!
21. yüzyıldayız. İlk insan türünün (homo sapien) Afrika'da bulunmasının ardından 200.000 yıl geçmiş. İnsan, tarımı kullanmaya başlayalı 12000 yıl olmuş. Tüm kaynaklarda insan (human - human being - homo sapien) olarak kayıt edildiğini okursunuz. Kadın ya da erkek diye tanımlanmamıştır. Gezegen üzerindeki tek insan türü bizleriz. Tanımlama kadın insan ya da erkek insan değildir. Birgün uzak galaksilerden ziyaretçilerimiz olduğunda ve bizlerin halen kadın-erkek haklarını tartıştığımızı öğrendiklerinde sanırım ya bizler için ciddi üzüntü hissedecekler ya da gülme krizine gireceklerdir. Bunu tahmin etmek sanırım kahinlik olmasa gerek. Onca yolu geldik ama salak mı salak bir cins bulduk diye merkezlerine rapor edeceklerdir. Muhteşem bir gezegende yaşıyorlar, doğası ve üzerindeki bitki-hayvan çeşitliliği inanılmaz mükemmellikte. Ekosistemi hayranlık duyulacak seviyede. Fakat tek bir tür var ki; üzerindeki diğer canlı türleri ile karşılaştırılamayacak derecede aptal. Kendilerine kadın insan-erkek insan diyorlar.. Yaptığımız inceleme sonucunda 200.000 yıldan uzun süredir bu gezegen üzerinde yaşadıklarını tespit ettik ama hala kendi türlerini tanımlamayı ve kendi haklarını açıklamayı becerememişler. Bir arada nasıl yaşayabildiklerini şaşkınla izliyoruz. En çok sevdikleri şey; savaşmak, birbirlerini öldürmek, anlayamadığımız bir konuyu; köle olarak tarif ettikleri bir kavramları var, "birbirlerini kullanmak", birbirlerine eziyet etmek, muhteşem gezegenlerinin içine etmek, miskinlik içinde yan gelip yatmak, top dedikleri dairesel bir cisim peşinde koşmak, birbirlerini aldatmak, yalan ve hırsızlık dedikleri yine bilmediğimiz kavramlara sahipler; biz henüz bu kavramlarını anlayabilmiş değiliz ama üzerinde çalışıyoruz.
Sevgili merkez, çalışmalarımızı yakında tamamlayacağız ancak şunu not düşmek isteriz ki; tüm galaksilere ortak bir mesaj geçerek, bu gereksiz aptal türün araştırılmasının zaman kaybından başka birşey olmayacağını ve bu sektörde zaman kaybetmemelerini yayınlamak faydalı olacaktır.
Showing posts with label batı. Show all posts
Showing posts with label batı. Show all posts
Saturday, 23 January 2016
Friday, 22 January 2016
Düşünme,tartışma ve aşk.
Aslında bakarsınız başlığı biraz konuyla ilintili olduğu için biraz da ilgili çekici olması bakımından düşünme,tartışma ve aşk olarak koydum.
Bugün tartışmak istediğim konu : düşünme,tartışma, bilinç ve bilinç dışı eylemler (davranışlar).
Daha önceki yazılarımda bilinç ve bilinç dışı davranışlara değinmiştim. Bugün biraz daha derinlemesine değerlendireceğim.
Toplumumuzda düşünme ve tartışma konusu genellikle kişinin bilinç altını tetikleyen bir yarışma ve kazanma olarak algılanmaktadır. Ortadaki konu ne olursa olsun, tartışmayı kazanma ve yenilmeme; bir tür güç ve karakterin sahnelenmesi noktasına götürülerek; kazanmayı ya da en azından yenilmemeyi hedeflemektedir. Bu ise; bizi herhangi bir yere ya da gelişmeye götürmemektedir. Batı düşünme biçimi ve biliminin ilerlemesinin altında yatan ise; konuyu tartışırken proses (süreçlere) ayırma tekniği kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
Bir örnek vererek devam edelim. Örneğin; marka bilinirliği konusunda bir tartışma yaptığınızı düşünelim. Aslında konuyu detaylandırarak marka bilinirliğinin detaylarını konuşup tartışmanız gerekirken, birden biri konuyu satışa bağlayıp; marka bilinirliği olmadan da satışın başarılı olduğunu anlatmaya başladığını ve odadaki herkesin satışa odaklanmaya başladığı için marka bilirliğinin önemsizleştirildiğini fark etmeye başlarsınız. Bu bir tür; etkileme tekniğidir. Daha etkili bir giriş ve karşılaştırma ile; tartışılmakta olan konu önemsizleştirilir ve ne işe yarar soruları sorulmaya başlar. Sonuçta marka bilinirliği konusu rafa kaldırılmış; markanın bilmesine gerek olmadan satışın çok başarılı yapılabileceği teorisi kabul görmüştür. Gerçek hayatta ise; marka bilirliği olmadan satışın arttıralamadığı anlaşıldığında; teorinin çalışmadığını deneyimlemiş oluruz.
Oysa herhangi bir konunun tartışılması; konu bütünlüğü içinde kalınarak, farklı konulara ya da alt-üst yandaş konulara geçmeden ana konunun tüm süreçlerinin düşünülmesi-sorgulanması-araştırılması ve bunun sonucu olarak değerlendirildikten sonra gerekiyorsa; alt-üst yandaş konulara ya da ters teorilere geçilmesi süreçsel (bir anlamda bilimsel) düşünme yöntemidir.
Tartışmadaki amaç; orijinde kalarak konuyu düşünmek-sorgulamak-araştırmak ve sonuçlara varmaktır. İkna etmek ya da ikna edilmek gibi bir amaca sahip değilizdir. Amacımız; ne yarışmak; ne karakter sahnelemek ne de çok zeki bir konuşmacı olduğumuzu kanıtlamaktır; oysa asıl amacımız konuyu detaylandırarak değerlendirmektir. Bu beklenmeyen davranışlar; genellikle bilinç dışı davranışlardır. Bilinç dışı bir tepkiyle kişi; karşılaştığı düşünceyi düşmanı olarak algılayıp ona saldırmaktadır. Ya da buna neden; konuyu ortaya atan kişiye karşı olan bilinç dışı duygularımız veya ön yargılarımız olabilir.
Bilinç ve Bilinç Dışılığın neler olduklarına bakalım.
Bilinç Dışı
Id = en ilkel, vahşi bölüm (acıkınca yemek isteyen, susayınca su isteyen, cinsel istek duyunca bunu en hızlı yolla karşısına çıkan ilk ihtimal kişi ile gidermek isteyen bölüm
Super Ego = Öğrenilmiş değerler, ahlak, gelenekler, din, toplumsal baskı, mahalle baskısı vs.sahip bölüm
Ego = Bilinç dışındaki Id ve Super Ego arasında çalışan ve Id'in ilkel istekleri ile Super Ego'nun ahlaki-geleneksel baskısından kaynaklanan çatışmaların arasını bulup mantıksal kabul edilebilirlik haline getiren bölüm.
Bunların en üzerinde ise bilinç bölümü vardır. Bilinç duyu organlarını, akıl ve öğrenilmiş bilgiyi mantık,sezgi,sorgulama,danışma,araştırma seviyelerinde kullanır.
Örneğin çok dindar birinin id bölümü pornograrif yayınları merak ederek, görmek istesin. Süper Ego, hemen devreye girecektir. Dinsel ve ahlaki açıdan bunu yapmasının yanlış olduğunu söyleyerek Id'i durdurmaya çalışacaktır. Bu durum içsel çatışmaya neden olacağından devreye Ego girecek ve mantıklı bir anlaşma yolu bulmaya çalışacaktır. Ve Id'in isteği ile Süper Ego'nun ortaklaşa anlaşabilecekleri bir anlaşma sunacaktır. Pornografi, bir düşmandır ve düşmanını tanımak ve ne olduğunu bilmek zorundasın ki onunla savaşabilesin yaklaşımı ile gelecektir. Bu durumda Süper Ego, düşmanın tanınması için, Id'in pornografi izlemesine izin verecektir. Bu anlaşma her iki bölümü memnun edeceğinden; kişi farkına varmadan bu fikri benimseyecek ve kolaylıkla pornografiyi izlemeye başlayacaktır. Ancak bilinç devreye girdiğinde; hey sen ne yapıyorsun sorusu ile kişiyi uyandıracaktır. Ardından sorularını yöneltecektir. Amacın nedir? Bunu neden yapıyorsun? Neye ulaşmaya çalışıyorsun? Ne öğreniyorsun? Nerede kullanacaksın gibi.. yığınla sorgulama yöneltecek; kişinin yapmakta olduğu eylemin farkındalığını arttırmaya çalışacaktır.
Düşünme ve tartışma; bilinç seviyesinde, konunun orijininde kalarak ve süreçlere ayırarak yapılması gereken bir eylem olması gerekirken; ne yazık ki Id'leri ya da ego'ları ile konuya dahil olan insanlarla karşılaşırız. Çoğunlukla; bilinçleri ile konuya dahil olmayan kişileri kolaylıkla ikna ettiğine şahit oluruz. Siz; süreçte kalmak için mücadele verseniz de; sürecin çoktan rafa kaldırıldığını ve saçma sapan akıl dışı noktalara doğru kaymaya başladığını görürsünüz. Öyle ki; çok ciddi değerlendirilmesi gereken sosyo-politik konuları tartışan millet vekillerinin, milliyetçilik ya da birbirlerine saldırıda bulunacak kadar ileri giderek; asıl konuyla uzak yakın ilgisi olmayan konuları tartışmaya ve hatta kavgaya vardırdıklarını izlersiniz. Ya da haftalık satış toplantısının nasıl futbol takımı tartışmasına dönüştüğüne şaşar kalırsınız. Veya eşlerin tatil planı yaparken nasıl yıllar öncesindeki bir aile toplantısındaki bir anlaşmazlığa döndüklerini gülümseyerek izlersiniz.
Düşünürken ve tartışırken; asıl amacın konunun orijinde kalarak; tüm süreçleri ile değerlendirmek, araştırmak olduğunu aklınızda tutmaya çalışın.
Sevgiyle kalın..
Bugün tartışmak istediğim konu : düşünme,tartışma, bilinç ve bilinç dışı eylemler (davranışlar).
Daha önceki yazılarımda bilinç ve bilinç dışı davranışlara değinmiştim. Bugün biraz daha derinlemesine değerlendireceğim.
Toplumumuzda düşünme ve tartışma konusu genellikle kişinin bilinç altını tetikleyen bir yarışma ve kazanma olarak algılanmaktadır. Ortadaki konu ne olursa olsun, tartışmayı kazanma ve yenilmeme; bir tür güç ve karakterin sahnelenmesi noktasına götürülerek; kazanmayı ya da en azından yenilmemeyi hedeflemektedir. Bu ise; bizi herhangi bir yere ya da gelişmeye götürmemektedir. Batı düşünme biçimi ve biliminin ilerlemesinin altında yatan ise; konuyu tartışırken proses (süreçlere) ayırma tekniği kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
Bir örnek vererek devam edelim. Örneğin; marka bilinirliği konusunda bir tartışma yaptığınızı düşünelim. Aslında konuyu detaylandırarak marka bilinirliğinin detaylarını konuşup tartışmanız gerekirken, birden biri konuyu satışa bağlayıp; marka bilinirliği olmadan da satışın başarılı olduğunu anlatmaya başladığını ve odadaki herkesin satışa odaklanmaya başladığı için marka bilirliğinin önemsizleştirildiğini fark etmeye başlarsınız. Bu bir tür; etkileme tekniğidir. Daha etkili bir giriş ve karşılaştırma ile; tartışılmakta olan konu önemsizleştirilir ve ne işe yarar soruları sorulmaya başlar. Sonuçta marka bilinirliği konusu rafa kaldırılmış; markanın bilmesine gerek olmadan satışın çok başarılı yapılabileceği teorisi kabul görmüştür. Gerçek hayatta ise; marka bilirliği olmadan satışın arttıralamadığı anlaşıldığında; teorinin çalışmadığını deneyimlemiş oluruz.
Oysa herhangi bir konunun tartışılması; konu bütünlüğü içinde kalınarak, farklı konulara ya da alt-üst yandaş konulara geçmeden ana konunun tüm süreçlerinin düşünülmesi-sorgulanması-araştırılması ve bunun sonucu olarak değerlendirildikten sonra gerekiyorsa; alt-üst yandaş konulara ya da ters teorilere geçilmesi süreçsel (bir anlamda bilimsel) düşünme yöntemidir.
Tartışmadaki amaç; orijinde kalarak konuyu düşünmek-sorgulamak-araştırmak ve sonuçlara varmaktır. İkna etmek ya da ikna edilmek gibi bir amaca sahip değilizdir. Amacımız; ne yarışmak; ne karakter sahnelemek ne de çok zeki bir konuşmacı olduğumuzu kanıtlamaktır; oysa asıl amacımız konuyu detaylandırarak değerlendirmektir. Bu beklenmeyen davranışlar; genellikle bilinç dışı davranışlardır. Bilinç dışı bir tepkiyle kişi; karşılaştığı düşünceyi düşmanı olarak algılayıp ona saldırmaktadır. Ya da buna neden; konuyu ortaya atan kişiye karşı olan bilinç dışı duygularımız veya ön yargılarımız olabilir.
Bilinç ve Bilinç Dışılığın neler olduklarına bakalım.
Bilinç Dışı
Id = en ilkel, vahşi bölüm (acıkınca yemek isteyen, susayınca su isteyen, cinsel istek duyunca bunu en hızlı yolla karşısına çıkan ilk ihtimal kişi ile gidermek isteyen bölüm
Super Ego = Öğrenilmiş değerler, ahlak, gelenekler, din, toplumsal baskı, mahalle baskısı vs.sahip bölüm
Ego = Bilinç dışındaki Id ve Super Ego arasında çalışan ve Id'in ilkel istekleri ile Super Ego'nun ahlaki-geleneksel baskısından kaynaklanan çatışmaların arasını bulup mantıksal kabul edilebilirlik haline getiren bölüm.
Bunların en üzerinde ise bilinç bölümü vardır. Bilinç duyu organlarını, akıl ve öğrenilmiş bilgiyi mantık,sezgi,sorgulama,danışma,araştırma seviyelerinde kullanır.
Örneğin çok dindar birinin id bölümü pornograrif yayınları merak ederek, görmek istesin. Süper Ego, hemen devreye girecektir. Dinsel ve ahlaki açıdan bunu yapmasının yanlış olduğunu söyleyerek Id'i durdurmaya çalışacaktır. Bu durum içsel çatışmaya neden olacağından devreye Ego girecek ve mantıklı bir anlaşma yolu bulmaya çalışacaktır. Ve Id'in isteği ile Süper Ego'nun ortaklaşa anlaşabilecekleri bir anlaşma sunacaktır. Pornografi, bir düşmandır ve düşmanını tanımak ve ne olduğunu bilmek zorundasın ki onunla savaşabilesin yaklaşımı ile gelecektir. Bu durumda Süper Ego, düşmanın tanınması için, Id'in pornografi izlemesine izin verecektir. Bu anlaşma her iki bölümü memnun edeceğinden; kişi farkına varmadan bu fikri benimseyecek ve kolaylıkla pornografiyi izlemeye başlayacaktır. Ancak bilinç devreye girdiğinde; hey sen ne yapıyorsun sorusu ile kişiyi uyandıracaktır. Ardından sorularını yöneltecektir. Amacın nedir? Bunu neden yapıyorsun? Neye ulaşmaya çalışıyorsun? Ne öğreniyorsun? Nerede kullanacaksın gibi.. yığınla sorgulama yöneltecek; kişinin yapmakta olduğu eylemin farkındalığını arttırmaya çalışacaktır.
Düşünme ve tartışma; bilinç seviyesinde, konunun orijininde kalarak ve süreçlere ayırarak yapılması gereken bir eylem olması gerekirken; ne yazık ki Id'leri ya da ego'ları ile konuya dahil olan insanlarla karşılaşırız. Çoğunlukla; bilinçleri ile konuya dahil olmayan kişileri kolaylıkla ikna ettiğine şahit oluruz. Siz; süreçte kalmak için mücadele verseniz de; sürecin çoktan rafa kaldırıldığını ve saçma sapan akıl dışı noktalara doğru kaymaya başladığını görürsünüz. Öyle ki; çok ciddi değerlendirilmesi gereken sosyo-politik konuları tartışan millet vekillerinin, milliyetçilik ya da birbirlerine saldırıda bulunacak kadar ileri giderek; asıl konuyla uzak yakın ilgisi olmayan konuları tartışmaya ve hatta kavgaya vardırdıklarını izlersiniz. Ya da haftalık satış toplantısının nasıl futbol takımı tartışmasına dönüştüğüne şaşar kalırsınız. Veya eşlerin tatil planı yaparken nasıl yıllar öncesindeki bir aile toplantısındaki bir anlaşmazlığa döndüklerini gülümseyerek izlersiniz.
Düşünürken ve tartışırken; asıl amacın konunun orijinde kalarak; tüm süreçleri ile değerlendirmek, araştırmak olduğunu aklınızda tutmaya çalışın.
Sevgiyle kalın..
Wednesday, 20 January 2016
Doğu ve Batı
Doğu felsefesi ile batı felsefesini birbirinden ayıran temel özelliği; doğayı ya da insanı özne olarak alma biçimidir.
Sonra kendinize şu soruları sorun.
Batı felsefesinde, insan öznedir. Tarihsel bakışla, önce tüm evren ve daha sonra doğa insan için vardır. Doğu düşünce sisteminde ise, insan doğadan üstün değildir; onun yalnızca bir parçasıdır. Bu olgunluğa "nirvanaya" erişme çabası, insanın yaşam yolculuğudur.
Bu noktadan hareket ile, hint inanışında yaşam sonsuz defa devam etmekte ve insan öldükten sonra yeniden yaşama dönmekte ve bir hayvan, böcek veya bitki olarak yaşamsal döngüsünü sürdürmektedir. Böylece herşey aynıdır; eşittir ve kardeştir. Budizm ve zen bakış açısı da buna yakındır. Tekrar diriliş inanışı, temelini oluşturmasa da, herşeyin eşit ve aynı olduğunun bilincine varış esasına dayanır.
Batı düşünce ve inanış sisteminde ise, insan üstündür. Doğa, insana hizmet etmek için vardır. İnsan doğayı dilediğince kullanır; ona hükmeder teması hakimdir. Bu bakıştan hareketle batı, doğayı dilediğince kullanır ve bu nedenledir ki tüketimin, insanın doğal hakkı olduğuna inanır.
Şimdi arkanıza yaslanın ve derin bir nefes alın. Tekrar nefes alın. Bugüne kadar olan tüm yaşantınızı, düşünce yapınızı, nasıl yaşadığınızı aklınızdan geçirin.
Basit bir kaç soruyu birlikte tartışalım şimdi.
Bir parkta yürüyüş yaparken size doğru ilerleyen sevimli bir köpek görüyorsunuz. Size yaklaştığında, ne yaparsınız ? (eğer köpeklerden korkmuyorsanız - hayvan korkusuna daha ileri yazılarımda değineceğim)
Eğer eğilip köpeği severim, başını okşarım yanıtını veriyorsanız; siz batı felsefesi inancına sahip birisiniz demektir. Eğer köpeğin, sizden böyle bir talebi yoksa (ki hayvanları bile bu konuda çoktan şartlandırıp; bizden aşağı sınıf canlılar olduğu konusunda şartlandırdık) onun kişiliğini hiçe sayıp başını okşamanız; sizin ondan üstün olduğunuz ve onun sizden daha aşağılık bir canlı olduğu düşüncesinin sonucudur.
Saygı hakkı neye göre belirlenir?
Kendi yaşlarınızda size sevimli gelen birinin aynı durumda size doğru geldiğini görüyorsunuz. Size yaklaştığında, ne yaparsınız? Başını mı okşarsınız ya da çok çok gülümseyerek selam verip geçer misiniz? (ki çoğu insan muhtemelen gülümseyip selam vermeyi rahatsız edici bulacağından yapmak istemeyecektir). Peki neden başını okşamadınız ? Karnını gıdıklamadınız? Boynunun altını, ensesini sıkmadınız? Yanıt basit değil mi? O kişi bir insan.. Tersleyebilir, kızabilir ya da öyle bir konuşma yapar ki siz yerin dibine girmiş gibi hissedersiniz. Çünkü sizinle eşit seviyedir. Statüsü sizden düşük ya da yüksek olabilir. Bu durumda dahi davranışınızda bir farklılık olmayacaktır. Diğer bir deyişle, size doğru gelen kişinin, sizden çok daha fakir görünümlü sıradan biri olması, durumu değiştirmeyecektir. Başını, gıdısını okşamazsınız!
Biraz daha vahşileşelim. Ne çok insan spor olsun diye ördek, kuş vs. öldürür. Öldürdüğü hayvanlar ya da ağaçlar ondan hesap soramazlar. Hem bu nedenle hem de onlardan üstün olduğuna inanan insan, onların canını almakta bir çekince görmez. Hayvan öldürmekle, böcek, sinek ya da ağaç öldürmek arasında fark var mıdır? Fark ebatları mıdır yoksa cinsleri midir? Yaşama hakkı cinsine göre mi değerli olur? Ya da yaşama hakkı neye göre değerlidir?
Aynı ortamda bir insan gördüğünüzde spor olsun diye öldürür müsünüz? Eğlence olsun diye ya da sevginizden dolayı kolunu bacağını kırar mısınız? Eğer yanıtınız evet ise; muhtemelen ceza evindesinizdir. Ya da kısa süre sonra cinayetten oraya atılacaksınızdır. Böyle cani insanlar da vardır elbet. Fakat normal (normallik üzerine daha sonraki yazılarımda tartışacağım) bir insan spor olsun diye başka insanları öldürmez.
O halde yeniden derin bir nefes alıp, düşünmenizi rica edeceğim.
Siz hayat döngüsünün neresindesiniz? Nasıl bir canlısınız?
Şimdi arkanıza yaslanın ve derin bir nefes alın. Tekrar nefes alın. Bugüne kadar olan tüm yaşantınızı, düşünce yapınızı, nasıl yaşadığınızı aklınızdan geçirin.
Basit bir kaç soruyu birlikte tartışalım şimdi.
Bir parkta yürüyüş yaparken size doğru ilerleyen sevimli bir köpek görüyorsunuz. Size yaklaştığında, ne yaparsınız ? (eğer köpeklerden korkmuyorsanız - hayvan korkusuna daha ileri yazılarımda değineceğim)
Eğer eğilip köpeği severim, başını okşarım yanıtını veriyorsanız; siz batı felsefesi inancına sahip birisiniz demektir. Eğer köpeğin, sizden böyle bir talebi yoksa (ki hayvanları bile bu konuda çoktan şartlandırıp; bizden aşağı sınıf canlılar olduğu konusunda şartlandırdık) onun kişiliğini hiçe sayıp başını okşamanız; sizin ondan üstün olduğunuz ve onun sizden daha aşağılık bir canlı olduğu düşüncesinin sonucudur.
Saygı hakkı neye göre belirlenir?
Kendi yaşlarınızda size sevimli gelen birinin aynı durumda size doğru geldiğini görüyorsunuz. Size yaklaştığında, ne yaparsınız? Başını mı okşarsınız ya da çok çok gülümseyerek selam verip geçer misiniz? (ki çoğu insan muhtemelen gülümseyip selam vermeyi rahatsız edici bulacağından yapmak istemeyecektir). Peki neden başını okşamadınız ? Karnını gıdıklamadınız? Boynunun altını, ensesini sıkmadınız? Yanıt basit değil mi? O kişi bir insan.. Tersleyebilir, kızabilir ya da öyle bir konuşma yapar ki siz yerin dibine girmiş gibi hissedersiniz. Çünkü sizinle eşit seviyedir. Statüsü sizden düşük ya da yüksek olabilir. Bu durumda dahi davranışınızda bir farklılık olmayacaktır. Diğer bir deyişle, size doğru gelen kişinin, sizden çok daha fakir görünümlü sıradan biri olması, durumu değiştirmeyecektir. Başını, gıdısını okşamazsınız!
Biraz daha vahşileşelim. Ne çok insan spor olsun diye ördek, kuş vs. öldürür. Öldürdüğü hayvanlar ya da ağaçlar ondan hesap soramazlar. Hem bu nedenle hem de onlardan üstün olduğuna inanan insan, onların canını almakta bir çekince görmez. Hayvan öldürmekle, böcek, sinek ya da ağaç öldürmek arasında fark var mıdır? Fark ebatları mıdır yoksa cinsleri midir? Yaşama hakkı cinsine göre mi değerli olur? Ya da yaşama hakkı neye göre değerlidir?
Aynı ortamda bir insan gördüğünüzde spor olsun diye öldürür müsünüz? Eğlence olsun diye ya da sevginizden dolayı kolunu bacağını kırar mısınız? Eğer yanıtınız evet ise; muhtemelen ceza evindesinizdir. Ya da kısa süre sonra cinayetten oraya atılacaksınızdır. Böyle cani insanlar da vardır elbet. Fakat normal (normallik üzerine daha sonraki yazılarımda tartışacağım) bir insan spor olsun diye başka insanları öldürmez.
O halde yeniden derin bir nefes alıp, düşünmenizi rica edeceğim.
Siz hayat döngüsünün neresindesiniz? Nasıl bir canlısınız?
Sonra kendinize şu soruları sorun.
Biz bu gezegende yaşamaya başlamadan önce, bu gezegenin ekosistemi çalışmıyor muydu? Bizden önce burada hayat yok muydu? Biz mi bu gezegeni daha iyi duruma getirdik? Yoksa kendimize göre şekillendirmeye çalışıp, virüs gibi kanını mı emdik? İhtiyacımızdan fazlasını almaya çalışıp, mükemmel işleyen sistemine zarar mı verdik? Kendimizi herşeyin sahibi gibi üstün görüp, gezegeni ve üzerinde yaşayan milyarlarca canlıya eziyet mi ettik?
İnsanın insanı ve hayvanları köleleştirmesini ve kullanmasını; hele ki bunda kendini haklı görmesini daha sonraki yazılarımda tartışacağım. Burada tartıştığımız konu, çok daha primitif olan ve belki de hayata temel bakış açımızın sorgulanması idi.
Sevgiyle kalın..
İnsanın insanı ve hayvanları köleleştirmesini ve kullanmasını; hele ki bunda kendini haklı görmesini daha sonraki yazılarımda tartışacağım. Burada tartıştığımız konu, çok daha primitif olan ve belki de hayata temel bakış açımızın sorgulanması idi.
Sevgiyle kalın..
Subscribe to:
Posts (Atom)