Thursday, 30 March 2017
İnsanlar nasıl değişir?
Toplum, çevre koşulları, arkadaş, dostlar ve özellikle birlikte yaşadığımız insanlar bizi biz yapan kişiliğimizi nasıl değiştiriyor? Bu değişimi nasıl tetikliyor? Nasıl etkiliyor?
Bu makalede, bu sürecin nasıl işlediğini tartışmaya çalışacağım. Kilit kelimemiz ise epigenetik.
Düne kadar epigenetik tanımı aşağıdaki gibi yapılırdı.
"Epigenetik, biyolojide, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda ırsi olan, gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi (kalıtımsal) olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları incelemektedir. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir."
Fakat yeni araştırmaların ışında, bu tanım çoktan eski kalmış durumdadır. Çünkü bizi biz yapan kişiliğimizin ana yapı taşımız olan DNA'nın çevre koşulları, arkadaş, dostlar ve özellikle birlikte yaşadığımız bireyler ile etkileşimi sonucunda nasıl yeniden şekillendiğini veya diğer bir deyişle yeninden kodlanıp, yazıldığını inceleyeceğiz.
Bu nedenle belki de isimlendirmeyi epigenetik-psikoloji olarak yeniden tanımlamak gerekli görünüyor.
DNA'yı iki katman olarak düşünmek gerekiyor. İlk katman milyonlarca yıl içinde evrilmiş olan insan DNA'sı ve diğeri ise epigenetik DNA katmanı. İlk katman, kalıcı ve değiştirilmesi oldukça güç bir katman. Fakat, epigenetik katman, dinamik ve koşullar karşısında yeniden kodlanmaya açık bir katman. Maymunlar üzerinde yapılan testler göstermiştir ki; aynı kalıtımsal DNA dizisini almış olan iki ayrı maymunun, farklı koşullar altında tamamıyle farklı özellikler (kişilikler) sergilediği kanıtlanmıştır. Hem davranış hem de hastalık tabloları ikiz maymunlarda, uzun süreli farklı koşullar altında yetişkinlik evrelerinde oldukça farklı sonuçlar üretmiştir. Fareler üzerindeki testler yine benzer sonuçlar vermiştir. Davranış modellerinin, sosyalleşme davranışlarının, problemler karşında izledikleri agresif, zeki veya uyumlu davranışların, hastalık tablolarının oldukça farklı sonuçlar üretmeleri DNA analizlerinin farklı dizimler oluşturabileceği düşüncesine neden olmuştur. DNA analizlerinde ise, dizilimlerin farklılıklar göstermesi ise; dış etkiler karşısında DNA'nın değişim gösterdiği sonucuna ulaşmayı sağlamıştır. Yapılan detay testlerde ise; DNA dizilimlerinin net olarak yeniden organize olduğu gözlemlenerek, kanıtlanabilmiştir.
İlk gençlik yıllarında ailesinin yanında olan birinin, aile yaşamından sonra kendi yaşamına geçtiğinde yaşam tarzının değiştiğini gözlemleriz. Bireyler, anne ve babalarından aldıkları genetik koda rağmen onların yaşam çizgilerini birebir izlememeyi tercih ederler. Kendi yaşam anlayışlarını geliştirirler. Bu durum her ne kadar böyle olsa dahi, anne ve babalarından edindikleri davranışların bazılarını tekrar ettiklerine tanıklık edebiliriz. Bunun nedeni nedir? Temel genetik kod mudur? Yoksa, öğrenilmiş davranışlar mıdır? Psikoloji bilimi, bireylerin, ebeveynlerinden edindiklerinin öğrenilmiş davranışlar olduğunu söyler. Eğitim seviyesi, seçtikleri yaşam tarzı, ebeveynlerinin yaşam tarzından farklı olduğu halde; bu yeni yaşam tarzının içine eski kalıplaşmış-öğrenilmiş davranış modellerinin nasıl adapte edilebildiğini sormak zorundayız. Davranışlar, alışkanlıklar, çevresel faktörlere ve bireyin seçimlerine dayanıyor ise; davranış ve alışkanlıkların kaynağını nerede aramalıyız?
İnsan DNA'sının dizilim modeli, bireyin kapasitesini belirler. Göz renginden, saç yapısına; beden yapısından nöronlarına dek sahip olduğu her bir yapı, DNA'nın belirlediği şekilde oluşur. Böylece bizler biz oluruz. Seni belirleyen detaylar gibi beni ben yapan detaylar DNA'nın oluşturduklarıdır. Boyumuz, göz renklerimiz, kas yapımız, nöron kapasitelerimiz, akıl-zeka gücümüz, öğrenme yeteneklerimiz....... gibi düşünce ve seçim modellerimiz DNA'nın kaynak kod olarak sunduğundan öte olamaz. DNA kodu nesilden nesile aktarılan bir alt temele sahip olduğu halde; on kuşak önceki büyük babanızın yaşadığı yaşam tarzı, seçimleri, sevip, sevmedikleri ile, kişiliği ile sizin aranızda bir bağ veya paralellik kuramazsınız. Bu ise, davranışların ve seçimlerin değiştiğini anlatır. Böyle olmasaydı; tüm insanlık halen ilk insanların yaşadığı tarzda yaşardı. Buradan çıkaracağımız sonuç şudur : DNA birden fazla katmanlı kod yapısına sahiptir. Böyle olmak zorunda olduğu sonucuna varırız. En alttaki temel kod; çok fazla değişikliğe uğramadan nesilden nesile aktarılır. Bunu kanıtlamak kolaydır. Çünkü; öncelikle insan formunda doğmaya ve çoğalmaya devam ediyoruz. Bir başımız. İki kolumuz, ellerimiz, bacaklarımız ve ayaklarımız var. Hepimiz bir yüze sahibiz. Gözlere, kulak, burun vs. Sonra ise; aileden gelen bedensel benzerlikler izlenebilir düzeydedir ve fakat vektörel olarak çeşitlilik göstermesi de zorunludur. Çünkü, her evlilik, farklı ailelerden gelen bireylerin taşıdıkları özelliklerin çocuklarına geçmesiyle çeşitlenir. DNA kodu böylece zenginleşerek sonsuz çeşitliliğe - olasılığa ulaşır. Fakat halen, bu durum bireyin davranış - seçim modellemesini açıklamaya yetmiyor. Böylece, üst katmanda daha dinamik bir DNA kodunun olması zorunluluğuna ulaşıyoruz. Dinamik yapı demek, değiştirilebilir, esnek ve yeniden yazılabilen kod anlamını taşır. Elbette CRISPR gibi tekniklerle ana kodun değiştirilmesi ve yeniden yazılması da mümkündür fakat konumuz davranışlar, seçimler ve alışkanlıklar üzerinedir.
Fareler ve maymunlar üzerinde yapılan deneylerde, biyolojik anneleri ve gönüllü anneleri tarafından yetiştirilen ikiz örnekler kullanılmıştır. Yıllar sonra denekler izlendiğinde, davranışların ve yaşam tarzlarının birbirlerinden tamamen farklı olduğu görülmüştür. Bu deneyin kanıtladığı şudur : aileden alınan genetik kodun ne olduğunun davranış ve yaşam tarzı üzerinde doğrudan bir anlamı yoktur. Fakat ebeveynlerin davranış-eğitim-ilgi modellerinin çocukların, ergen oluncaya dek davranışlarını, sağlıklarını şekillendirdiğini ve çevresel koşulların ise bu düzenlemede önemli rol oynadığını anlatır. 10 yıllık çalışma sonucunda, ebeveynlerin davranışlarının, çocuğun gen kodlarını değiştirdiği kanıtlanabilmiştir. Gerçekleştirilen testler, DNA üzerindeki kimyasal siyallerin metilleme işaretlemesi ile gerçekleştirilmiştir. (Moshe Szyf)
İnsanlar üzerinde testlerin yapılması etik ve yasal olarak mümkün olmadığı için, doğa şartları sonucunda gerçekleşen örneklerin izlenmesi ile bir dizi araştırma yapılmıştır. 1998 yılında Kanada Quebec şehrinde doğal felaket boyutunda bir kış yaşanmıştır. Elektrik kesintileri ve soğuğun etkisinin, o dönemde hamile olan kadınlar ve doğum yapanları üzerinde gerçekleştirilmiş ve 15 yıl boyunca takibi yapılmıştır. Doğal felaket boyutunda doğan çocukların çoğunluğunda; aynı bölgede normal şartlar altında doğan çocuklara göre çok daha fazla hastalık geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Ayrıca, bu dönemde doğan çocukların mental sorunlar yaşadıkları, aşırı stresli, sinirli, saldırgan bireyler oldukları yine aynı gözlemler sonucunda elde edilmiştir.
(Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin ne kadar etik olduğu ayrı bir tartışma konusudur ki ben de bu tip deneyleri asla etik bulmayan biriyim. Fakat etik kılabilmek için sentetik klon canlıların yaratılmasına neden olmaya başlaması ise farklı bir tartışma konusuna neden olmaktadır.)
NIH to stop baby monkey experimentshttp://www.cbsnews.com/news/nih-stops-baby-monkey-experiments/
NIH defends monkey experimentshttp://www.nature.com/news/nih-defends-monkey-experiments-1.16814
By manipulating the mouse genome, Rafael Casellas brings human gene therapy closer to reality.
https://irp.nih.gov/our-research/research-in-action/scientists-with-talent
Karen Adelman investigates how the body’s cells stay on top of their environment.
https://irp.nih.gov/our-research/research-in-action/bookmark-this-gene
How early life experience is written into DNAhttps://www.ted.com/talks/moshe_szyf_how_early_life_experience_is_written_into_dna#t-189798
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment