Sunday 1 January 2017
Tahta Bisiklet ve hayaller...
Yıllardır bisiklet konusunda yazıp çiziyorum. Kurduğum bisiklet grubu, fikir öncülüğü yaptığım bazı turlar, gruplar, etkinlikler, bisikletin orta öğretim derslerine alınması için yaptığım başvurular vs vs vs ile hem toplumu bilinçlendirmeye çalıştım; hem de olumlu-olumsuz yönleriyle tartıştım. Doğru sürüş nasıl yapılırdan, bisiklet bakımına, bisiklet seçimine; farklı hava şartlarında sürüş tekniklerinden, kampçılık konularına kadar bir çok alanda sizlerle düşünce ve yıllar içinde edindiğim bilgileri paylaşmaya çalıştım.
(Detay istenirmiş. Buyurun detay vereyim. Yıllarca uluslararası projelerde, proje mühendisliği yaptıktan sonra 2008 global krizinden etkinlenmiş olan çalıştığım İngiliz firması; tüm projelerini kapatma kararı aldığında yıl 2009 başlarıydı. İşsiz kalmış ve kendimi eski dostum bisikletime vermiştim. O sıralarda, Aylin ile tanıştık. Bir yandan çocuğuna bakıyor, diğer yandan okullarda bisiklet ile ilgili konferanslar için slaytlar hazırlıyordu. Benim aklımda ise, elbette proje mühendisi kafasıyla daha sistematik hale getirerek bilinçlendirme düşüncesi vardı. Bunun yolu ise, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan geçiyordu. Aylin'in düşüncesi de güzeldi ancak bir kişiye bağlı olması nedeniyle kanımca sürdürülebilir değildi. O devam ederken; ben de Bakanlıkla yazışmaya başladım. Derken 2010 yılında Cumhurbaşkanlığı'na da başvuruda bulundum. Yazışmalar böylece bir müddet sürüp gitti. Bir süre sonra 2010 yılının kış ayıydı; gelen cevapta; konu ile ilgilenildiği ve ilgili birimlere aktarıldığı yazıyordu. Sevindim. Ardından birkaç yazışma daha oldu. Konunun detaylarını aktardım. Uygun görüldü. Okul kitaplarının hiçbir sayfasında bisiklet ile ilgili bir kelime geçmezken; bisiklet artık yavaş yavaş kitaplarda yer almaya başlıyordu. Ancak benim açımdan tek sorun ayrı bir ders olarak ön görülmemiş olmasıydı.
Çocukluğumu bir yana bırakacak olursak; gençlik yıllarımı da hesaba katarak on binlerce km pedal çevirdiğimi söyleyebilirim. Uzun soluklu ve kısa süreli vs olmak üzere epey sürüş yaptım. Bu deneyimlerim ile birlikte konuyu takip ettiğim yabancı kaynakların bilgilerini de derleyerek birçok yazımı Milliyet blogda paylaştım. Yüz binlerce kişi tarafından okundu. Paylaştığım veriler, dediğim gibi hem kendi deneyimlerime dayanmaktadır hem de takip ettiğim yabancı kaynakların özetleri niteliğindedir.
Şahsen, bisikletin insanın evriminde yeni basamak olacağına olan inancım ile, otobüs, tren vs araçla taşınmasına sıcak bakmamışımdır. Eğer mesafe yüzlerce km değilse ve zaman darlığı yoksa; gidilecek yere bisikletle gidilmesini düşünürüm. Şu veya bu nedenle metalaştırılmasına da sıcak bakmadım hiç. Reklam olarak kullanımının ilgi çekmesi nedeniyle kullanılmasına rağmen, ne sosyal sorumluluk olarak firmaların kendi ürünlerini ya da isimlerini tanıtmak için öne çıkarmalarına olumlu bakmışımdır ne de kadının cinsel bir öğe olarak ilgi çekiciliği ile bisikletin daha geniş kitlelere tanıtılmasına.
Los Angeles'deki Critical Mass kitlesi ile temaslarımda, geniş kitlelere sürdürülebilirlik açısından yeterli mesajın verilmediği konusundaki tartışmalarımızda da aynı bakış açısını korumuşumdur. Var olan araç yollarını kullanmanın tehlikeleri ki New York'da ciddi sorunlar ve kazalar yaşıyorlardı; sürdürülebilir bir yöntem olmadığı konusunda değerlendirmeler yapmışızdır. Ayrıca, hiç bir ülkenin Devlet yönetimi (ki Kopenhag ve İsveç'in güneyi hariç; oradaki yönetim anlayışı dünya ortalamasından farklıdır) var olan yollara bütçeden pay ayırıp yeni korunaklı yollar yapmaya niyetli olmayacaklardır. EuroVelo bir noktada başarı gibi görünse de, kanımca bizdekine benzer sürücülerin orada olması durumunda kullanılamaz derecede tehlikeli hale gelecektir. Ayrıca istasyonlar konusunda ne kadar yol alındığı da ortadadır. Sonuç olarak; eğer projede kaynak AB'den sağlanamıyorsa ki sağlanan miktar nereye harcanıyor bilmiyorum; ortada kayda değer bir şey yok. Bu durumda, bisiklet severlerin ortak çabası gerekiyor. Kimi zaman elimizi taşın altına koymalı ve bizler çalışmalıyız; kimi zaman ise eğer mümkün olabilirse bir fon oluşturulması için çabalanması gerekir.)
İlk yıllarda bütün grupları tek çatı altında birleştirme fikrine kapılmıştım. Ardından, bilmiyorsunuz çünkü hiç seslendirmedim; Avrupalı ve Amerikalı bisiklet grupları, Critical Mass katılımcıları ve sosyal medya çalışmalarını da dahil ederek global bir birleşmeyi hayal ettim. Amacım Birleşmiş Milletlerde bisikleti gündeme getirmekti. Büyük hayal! Dünya çapında bisiklet kullanıcı hakları bütünün yayınlanmasını sağlamak. Neyse, daha ülkemizde bazı sorunlar yaşayarak; bu kadarı yeterli diyerek vazgeçtim diyelim. Umarım birileri daha çıkar ve böyle büyük haller kurar.
Bisikletle dünya turu yapanlar var. Doğrudur. Fakat sizlere aktarmaya çalıştığım bakış açısı bu değildir. Sosyal ve geniş kitlelere yayılmış bir üst kültür oluşturulmasından bahsediyorum. Dünya turu yapınız; o sizin maceranızdır. Fakat asıl macera bana göre global bir birlikteliktir; önce şehirleri sonra da ülkeleri birbirine bağlayan yolları hayal ediyorum. Bisiklet okullarını, kamp alanlarını, otellerini hayal ediyorum. Oluşan bu kültürün tüm dünyaya yayıldığını hayal ediyorum.
Bakınız; dünya kültürlerini birbirine bağlayan bir dil yoktur. Bilim, harikadır (benim tek cennetimdir) ama tüm dünya kültürlerini birbirlerine bağlayıp; ortak dil olamadı (bir yığın sebebi var; burada bu konuyu tartışmayacağım; yeri burası değil). Öte yandan global ekonomi ise kıtaların birbirleriyle iletişimini sağlamadı; aksine güçlü-zayıf ayrımını derinleştirdi. Paranın sahiplerini ve işçileri oluşturdu. Sosyal sınıfı ne olursa olsun; bisiklet sürücülerinin doğal olarak sosyo-eşitliğe ulaştıklarına hiç şahit oldunuz mu? Buradaki tek ayrım bisiklet markası ve kıyafeti oldu. Bu markalaşmayı kim - ne sağladı dersiniz? Bisiklet üreticileri ve reklamları ile verdikleri mesajları neden olmuştur. Zenginin bisikleti karbon titanyum oldu; işçinin bisikleti çelik hadi olmadı alüminyum. Zenginin kaskı karbon, işçinin ki strafor. Neyse fazla detaya girmeyelim. Anlatılmak istenen şudur ki; paranız, zamanınız varsa dünya turu yapınız; bu konumuzun dışındadır. Konumuz global anlamda sosyal niteliktedir. Sosyo-eşitlik fikrinin okuldan başlayıp, dünya geneline taşıyacak ana fikrin bir üst kültür ile globalleşmesi düşüncesidir. Nesilden nesile aktarılan şeyin (düşünce-yaşam biçimi-müzik-anlayış-inanç vs vs vs) adı kültürdür.
(Tek çatı toplantısı, tarihi yanlış anımsamıyorsam 2011 yılında İzmir'de gerçekleştirilmiştir. Ardından, Federasyon ile temasa geçip, onların desteğini aramış olmama rağmen; birliğin kişisel anlaşmazlıklar nedeniyle tam olarak sağlanamaması nedeniyle; olamamıştır. Dilerim sizler bunu başarırsınız..)
Fakat öte yandan, bisiklet ne yazık ki çok ciddi bir üretim ekonomisi olma yolunda ilerlemeye başladı. İnsanlara kendi tahta bisikletinizi yapın demek için artık çok geç oldu! Vizyon kendiliğinden uçtu gitti. Ancak vizyonunuzu lütfen geniş tutunuz! Laylaylomcuların etkisinde rehavete kapılıp, yemeli içmeli, sosyal aktivite, arkadaş, sevgili bulma platformuna indirgemeyin. Yalnızca spor olarak da değerlendirmeyin.
Peki bisiklete nasıl bir anlam yüklemeli diye sorunuz? Sonra biraz hayal edin.
Yüzyıl kadar önce bu kadar çok araç yoktu. Yollar da yapılmamıştı. Ama bisiklet vardı. Araçlar, yolların yapılmasını sağladı. Yollar, bizleri birbirlerimize yakınlaştırdı. Ticareti kolaylaştırdı. Ulaşmayı rahatlattı. Peki bisiklet ile ne yapılabilir?
Bir şehir hayal edin. Kopenhag değil. Malmö değil. İstanbul! Şehrin her yerinin bisiklet yolları ile bağlantılı olduğunu düşünün. Ezilme korkusu yaşamadan sabah bisikletinizle istediğiniz yere gidebildiğinizi hayal edin. Sonra şehirlerin bisiklet yolları ile bağlandığını hayal edin. Malmö ile Karlskrona arasını değil. İstanbul ile Ankara, Ankara ile Adana, Adana ile Antalya, Antalya ile Kapadokya. Kapadokya ile Malatya. Malatya ile Sivas. Sivas ile Erzurum. Erzurum ile Artvin. Artvin ile Kars. Kars ile Trabzon. Trabzon ile Sinop. Sinop ile Bolu. Bolu ile İstanbul. Böyle böyle bütün yurdun bisiklet yolları ile ağ ağ örüldüğünü hayal edin. Diğer araçların giremediği, fiziksel olarak, hendekle ayrılmış yollar olduğunu düşünün. Eğitim sistemimizde, bisiklet eğitiminin zorunlu dersler arasında olduğunu hayal edin.
Hayal etmezseniz, isteyemezsiniz. İstemezseniz düşünmezsiniz. Düşünmezseniz planlayamazsınız. Planlayamazsanız adım atamazsınız. Adım atamazsanız gerçekleştiremezsiniz.
Hayal edin ki artık bir adım sonrasına geçin!
Ardından tüm dünya bisiklet severleri ile Türkiye'de bir sürüş ve toplantı olabildiğini hayal edin.
Onlara, biz ülkemizde bunları yaptık; siz de yapabilirsiniz diye anlattığınızı da hayalleriniz içine katın...
Bir adım daha ilerisi var mı? Bisikletle aya gidelim demeyeceğim! Ama bir adım ilerisi de var. Henüz bunu dillendirmeyeceğim. Eğer bu hayali noktaya kadar gelebilirsiniz; hem bunun için duyduğum sevinci hem de bir adım ilerisini sizlerle paylaşacağım (elbette benim yaşam sürem içindeyse..)
Sevgiyle kalın.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment