Saturday, 8 October 2016
Aşk nedir diye sordu çocuk!
https://www.youtube.com/watch?v=QLgXpYYTJtI
https://www.youtube.com/watch?v=TjHLXe7A8ow
Aşk zordur çocuğum.
Acımasızdır.
Gözünü kör eder; göremezsin.
Görsen de anlayamazsın.
Anlasan da, kabul edemezsin.
Aşk, aldatır çocuğum.
Yerden yere vurur; kalkamazsın.
Hediye değildir.
İnanma anlatılanlara.
Aşk, hastalıktır çocuğum.
Kırmızı şeker kalpler değildir;
inan ki değildir.
https://www.youtube.com/watch?v=gD6DDYT4gaQ
Aşk vahşettir; acıdır...
Aşk adına ölür, öldürür, aldatır insanlar,
intiharlar, saldırılar, vahşetler, bunalımlar var çocuğum.
Aşk'tan sakın, koru yüreğini,
aklını, huzurunu çocuğum.
Daha güzel amaçlar, değerler var dünyada.
Herşeyden güzel sevgi var çocuğum.
https://www.youtube.com/watch?v=Fum3g86zUPc
http://www.dailymotion.com/video/x27j8if_u2-troubles_music
https://www.youtube.com/watch?v=K_bQ80xZNwI
Friday, 7 October 2016
Başlığın ne önemi var!
Eğer yazılarımı takip ediyorsanız; muhtemelen hayatın eleştiri tarafında durduğumu düşünüyor olabilirsiniz. Aslına bakarsanız; eleştiri yanında durmak yerine daha çok edindiğim bilgi ve deneyimlerle, bunlara ilişkin düşüncelerimi paylaşmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Bilgi dağarcığınız arttıkça daha önce size karanlık ve bilinmez gelen yönleri görmeye, anlamaya başlıyorsunuz. Bildiğinizi sandığınız birçok verinin (gerçeğin) önyargıdan oluşmuş olduğunu ve asıl gerçeklerin daha farklı noktalarda durduğunu görüyorsunuz.
Edindiğim bilgileri paylaşırken veya yorumlarken referanslar vermeye çalıştım. Ne yazık ki, okumayı ve araştırmayı çok değerli bulmayan çağımızın toplumu, bu referansları takip etme çabasını gereksiz bulduğundan muhtemelen anlatmaya çalıştıklarımın çoğu yeterince (hiç!) anlaşılamadı. Çünkü ifade ettiğim teknik bir kelimenin geniş anlamıyla ne anlama geldiği ve nasıl çalıştığı anlaşılamadan geçildi. Merkezdeki düşüncenin, bilginin çevresini dolduran örneklerle sınırlı olarak anlamlandırıldığını fark ettim. Yazıların içindeki bir grup kelime ve bazen yalnızca başlık üzerinden kendi zihinlerinde ve yine kendi önyargı ve oldukça (tamamen!) yetersiz bilgi dağarcıkları ile anlamlandırılmaya çalışıldığına şahit oldum. Hatta eğitimimi sorgulayan ve beni gülmekten kırıp geçiren yorumları bile okudum!
Bu durumumuz aslında ciddi anlamda acınacak derecede cahilliği yansıtıyor. Üzülmemek elde değil ancak kısa vadede yapılabilecek pek bir şey de yok. Bütün bir eğitim sisteminin sil baştan değiştirilmesi, toplumun okuma-yazma alışkanlığı kazanması ve ardından bilime eğilim göstermesi; bilimsel çalışmaların okunup anlaşılacak ve hatta yorumlanabilecek noktaya gelmesi olasılığını buyurun siz hesap ediniz.
Anlıyor olsanız veya bugün anlamasanız da sizlerle paylaştığım verilerin; günümüz biliminin ulaşabildiği sınır noktasından sizlere ulaştırdığımı bilmenizi isterim. Bazı yazılarımı daha sonradan güncelliyorum. Çünkü takip ettiğim nature, science, oxford,harward,cambridge, cornell science, ted konuşmaları, world science festival, psych central, psychology today, neuroscience vs.vs. bilimsel dergi ve portalların günlük detaylı araştırma yazılarında bir güncelleme olduğunda ya twitter üzerinden veya buradaki yazılarımdan sizlere iletmeye çabalıyorum.Bu elbette küçük bir çaba. Ama elimden gelen şimdilik bu kadar. Dilerim faydalananlar çıkıyordur ya da belki ileride birileri faydalanır...
Günümüz için diyebileceğim;
rakı masasında pişkin ve dobra bir tavırla herşeyi bildiğini ima ederek konuşan adamın, delikanlı ve tok havaya büründürülmüş ses tonuyla..
keyifinize bakın..
iyi eğlenceler, ya da her ne yapıyorsanız!
Wednesday, 5 October 2016
Bir kadın veya erkek eşini neden aldatır?
Eşinin ne kadar iyi, sevgi dolu, hassas olduğunun bir önemi yoktur.
Birey sıkılmıştır. Farklı bir heyecan aramaktadır veya anlık olarak şartlar aldatma eylemi için çok uygundur. Ve aldatır. Önünü, sonunu düşünmez. Herhangi bir rahatsızlık hissetmez.
Sorulduğunda ya fırsatın ayağına geldiğini söyler ya da o an öyle gerekmiştir; öyle istemiştir. Aldatan kişiye göre durumun abartılmasına hiç gerek yoktur. Basit, sıradan, günlük bir eylemmiş gibi bir ifade ile anlatır. İlginçtir ki yediği yemek, renkler veya ortamın detayları üzerinde daha çok durur; bu detaylarla daha çok ilgilenmiş gibidir. Eyleminin başarısı önemlidir. Kişiyi ve durumu ayarlamış ve başarıyla aldatma eylemini gerçekleştirdiğini anlattığına şahit oluruz. Üzüntü, pişmanlık gibi duyguların olmadığını fark etmemiz kolaydır.
Ahlaki değerleri, dolayısıyla sadakati kavrayamama psikopat özelliklerindendir. Bir psikopatın vicdan azabı çekmesini, aldatma eyleminin eşini derinden üzeceğini yani eşinde hayal kırıklığı ve yıkılmış duygular bırakacağını hissetmesini, eşiyle empati kurmasını bekleyemeyiz. Bir psikopat yalnızca canı öyle istediği için hareket eder. Bir adım sonrasının yaratacağı sonuçları düşünmesi mümkün değildir. Umursamaz bir duygu durum veya tavır sergiler.
Aldatma eylemlerinin içinde mutlaka ya narsist ya da psikopat bir kişilik tespit ederiz. Eğitilmeleri, düzelmeleri veya iflah olmaları mümkün değildir. Yaşamları boyunca aynı eylemleri tekrar ederler. Çünkü hiçbir tedaviye yanıt vermezler. Bunun nedeni ise kendilerinde bir hata görmedikleri gibi tedaviyi gereksiz bulmalarındandır. Tedavi sürdürülemez.
Eğer aldatılmışsanız ve eşinizde herhangi bir suçluluk, üzüntü, pişmanlık duygusu sezinleyemiyorsanız; durum yukarıda açıklanan gibidir. Kurtulmanızı ve kendinize yeni bir hayat çizmenizi öneririm.
Tuesday, 4 October 2016
İnsanlar
İnsanların arasında dolaştım; konuştum, arkadaş oldum. Yaşamın bana öğrettiklerini öğrenmişler mi diye baktım. Onların öğrendiklerini dinledim. Uzunca dinledim. Kimi zaman çocukların daha net düşünebildiğine şahit oldum. Gariptir ki daha çok bildiklerini gördüm. Yaşları ilerledikçe maskeler taktıklarını fark ettim. Korktuklarını. Neden? Kimden? Ya deneyimleri sebep olmuştu ya da önyargıları. Bu önyargıları o minik beyinlere kimler ekmişti? Fakat sonuçta hepsi ama hepsi mutlu olmak istiyorlardı. Mutluluk tanımları farkı olsa da ortak paydada duydukları özlem ya maddiyat ya da aşkla ilgiliydi. Maddiyatı benzer tanımlamasalar da, aşk anlayışları kesinlikle farklıydı. Aşk, ulaşılamayandı, özlemdi, buluşmaydı, seksti, bir ömürlük eşti ya da eğlence ve kahkahaydı.
Bütün dinlediklerimin mutlaka siyasi, sosyal bir yönü vardı. Çünkü hayatın anlamını, huzuru ve dengeyi sistemlere bağlıyorlardı. Sorumluluk sistemindi ya da suçlu oydu.
Sistem onlara dayatılmıştı. Kimse içinde yaşadığı sistemi seçmemişti. Konular ve konuşmalar böylece uzayıp gidiyorken gökyüzüne bakıp nerede soluk alıyorum diyenle karşılaşmadım. Hayatın gerçeğini dünyanın kendisinin dışında, diğer bir deyişle bilimin hayatı öğrettiğinin dışında aradıklarını gördüm. Böylece kimileri öğretilere sığınmış; kimileri herşeyi reddediyor ve olanaksız umutları yaşamına umut katığı yapıyordu.
Ne anlatabilirim diye defalarca düşündüm. Anlatamazdım. Duymayacaklardı. Çünkü duyamayacak derecede kendilerine batmışlardı.
Siz olsanız ne yapardınız?
Ben de öyle yaptım ve anlatmaktan vazgeçtim.
Sustum.
Dinledim.
Bu arada hava birden soğudu. Tabletin üzerinde gezinen parmaklarım adaların serin rüzgarıyla üşümeye başladı. Hoşçakalın. Ben eve gidiyorum.
Bütün dinlediklerimin mutlaka siyasi, sosyal bir yönü vardı. Çünkü hayatın anlamını, huzuru ve dengeyi sistemlere bağlıyorlardı. Sorumluluk sistemindi ya da suçlu oydu.
Sistem onlara dayatılmıştı. Kimse içinde yaşadığı sistemi seçmemişti. Konular ve konuşmalar böylece uzayıp gidiyorken gökyüzüne bakıp nerede soluk alıyorum diyenle karşılaşmadım. Hayatın gerçeğini dünyanın kendisinin dışında, diğer bir deyişle bilimin hayatı öğrettiğinin dışında aradıklarını gördüm. Böylece kimileri öğretilere sığınmış; kimileri herşeyi reddediyor ve olanaksız umutları yaşamına umut katığı yapıyordu.
Ne anlatabilirim diye defalarca düşündüm. Anlatamazdım. Duymayacaklardı. Çünkü duyamayacak derecede kendilerine batmışlardı.
Siz olsanız ne yapardınız?
Ben de öyle yaptım ve anlatmaktan vazgeçtim.
Sustum.
Dinledim.
Bu arada hava birden soğudu. Tabletin üzerinde gezinen parmaklarım adaların serin rüzgarıyla üşümeye başladı. Hoşçakalın. Ben eve gidiyorum.
Subscribe to:
Posts (Atom)