Dört yıldır hayalini kurmuş olduğum Doğu Karadeniz gezisine
çıkmama saatler kalmıştı. İçimdeki heyecanı ve endişeyi anlatmam o an sanırım
olanaksızdı. Yine bir şey olacak ve gidemeyeceğim endişesiyle uçak saatinin
gelmesini bekliyordum. Kapıların açılmasına yarım saat kalmıştı ki; bir önceki
uçağın bir saat kırkbeş dakika rötar yaptığı anonsuyla içim burkuldu. O sırada
yapılan ikinci anonsu duymamıştım. Düşüncelere dalmış olmalıyım. Endişeli
düşüncelere… Uçağın kalkış saatine yirmi dakika kala kapıdaki görevliye bizimki
ne kadar rötar yapacak diye sormaya gittim. Kapı numarası değişti efendim
yanıtyla bir anda irkildim. Aman Allah'ım uçağı kaçıracağım. Hangi kapı diye
sorduğumda yirmi dakikadan az kalmıştı. Öğrenir öğrenmez sırt çantamın
ağırlığına rağmen neredeyse ayaklarım yerden kesilircesine koşuyordum. Tüm
koridoru geçmeli, iki üst kata çıkmalı ve yine tüm koridoru koşarak
geçmeliydim. Vardığımda bir oh çektim. Çünkü eli ağır kontrol görevlileri halen
sırayı bitirememişlerdi. Yerime oturduğumda kalbimin atışlarını yanımdaki hanım
sanırım hissediyordu. Sarışın, sevimli, güleç yüzlü biri. Meral hanım. Samsun’a
yakın bir yerde oturuyor ve İstanbul’a toplantılara gelip gidiyordu. Sohbetin
nasıl başladığını ya da hangimizin sohbeti başlattığını anımsamıyorum; fakat
tüm süre boyunca harika bir sohbetle yol almak içimdeki tüm endişeleri alıp
götürmüştü. Samsun’a vardığım andan itibaren tek tek adımlarımı planlamış
olmanın rahatlığı içinde doğu karadeniz’in olağan üstü doğasının keyfini
çıkarmaya başladığımı söyleyebilirim.
İlk kamping yerim Samsun olacaktı. Hem de bandırma vapurunun
yanını seçmiştim. Başlangıç için daha anlamlı ve heyecan verici bir yer
olamazdı. Kamp görevlisi ile tanıştığımda ise; çok şanslı olduğumu hisetmeye başladım.
Temiz yüzlü, pırıl pırıl bakan bir adam. Elinden gelen tüm kolaylıkları
sağlayıp; çadır yerimi gösterip; çaya davet etti. Bir yandan çay içiyor; öte
yandan sohbet edip, rotayı gözden geçirmeme yardımcı oluyordu. Siz siz olun,
nereye giderseniz gidin; yöre halkıyla dostluklar kurup, bölge hakkındaki en
taze ve doğu bilgileri halkından edinin. Bilgiçlik taslarsanız mutlaka bir
noktada duvara toslarsınız. Yıllar içinde nice trekking ve dağcımız yöre
halkının uyarılarını dikkate almayıp ya hayatlarından oldular ya da büyük
tehlikeler atlattılar. Küre dağlarında yaşadıklarımdan sonra kulağıma küpe
yaptığım bir ilkedir. Gerçi yolumu kaybetmeyi alışkanlık haline getirmiş
biriyim ama tehlike noktasına götürüyorsa; bu iyi değildir. Burgazada’da çay ve
martı sesleri eşliğinde ahkam kesmek kolaydır. Ancak dağların üzerinde ve hava
da birden bozmuşsa; aynı duyguları hissedemiyorsunuz. Üstelik bir de sis
yolunuzu kapatmışsa; gözüne ışık tutulmuş, yağmurdan ıslak ve soğuktan donmuş tavşan
gibi kala kalıyorsunuz.
Gezimin her anını kelimelere dökmem mümkün değil. Çünkü çoğu
duygumu tarif edebilecek kelimeleri bulabileceğimi sanmıyorum. Ancak şu
kadarını ifade edebilirim ki aşağıdaki rotayı izlemek istersenz; doğu
karadeniz’in büyük bölümünü yaşamış ve hissetmiş olacağınızı söyleyebilirim.
Samsun – Maçka Livera Yaylası (Livera Kamping) – Korfakol
yaylası ve yol üzerindeki irili ufaklı diğer yaylalar – Vazelon manastırı –
Sümela manastırı – Hamsi Köy (beş köy) – Santa Harabeleri ve Santa Vadisi – Fırtına
Vadisi – Uzungöl – Kaçkar Milli Parkı (Ayder, Gelin Tülü Şelalesi, Zilkale, Çat
Yaylaları, Palovit Vadisi ve Şelalesi) – Mençuna Şelalesi – Arhavi - Hopa - Borçka –
Borçka Karagöl – Macahel (Camili Köyü ve yaylası) – Artvin - Hatila Vadisi - Çoruh Vadisi – Yusufeli –
İspir – Ovit Yaylası (Ovit krater yedi gölleri temmuz ortasından sonra kar
temizleme çalışması sonrası mümkün) – Of – Trabzon - Giresun – Ordu - Yason Burnu – Fatsa – Ünye – Terme – Terme
Milli Parkı (Amazon Yerleşim Alanı) -
Samsun.
Haziran sonu – Temmuz başı olduğundan çoğu yerde henüz kar
kalkmamıştı. Bu nedenle Macahel yolu ksımen halen çığ nedeniyle kapalıydı.
Ayrıca Ovit krater yedi göl yolu da aynı durumdaydı. Köylülerın uyarısını
dikkate alarak ovit yedi göller yoluna girmedim. Aynı şekilde Verçenik yaylası
ve At Gölünü de bir sonraki sefere bırakmak durumunda kaldım.
Kaçkarlarda toplam 53 adet yayla mevcuttur. Görebildiğiniz
kadarını ziyaret edip, kalabilecek bir rota planlamanızı öneririm. Eğer
kalmadan geçiyorsanız, gecesini ve sabahını kaçıracaksınız demektir. Gün doğumu
veya gün batımını kaçırmamanızı önermek isterim. Yalnızca yağmurun pıtırtısı ve rüzgarın sesi. Gecenin zifiri karanlığında göz alabildiğince yıldızdan bir gökyüzü. Ukalalık edip; anlatılmaz,
yaşanır diyerek geçiştireceğim. Kararı kendiniz verirsiniz.
Bana göre iki yaylanın çok önemli bir yeri var. Birincisi
Livera yaylası. Anabasis yolu üzerinde bir yayla. Yukarılara tırmandığınızda
Korfakol yaylası üzerinden Sümela mastırını ve diğer tarafta Karadenizi
görebiliyorsunuz. Diğeri ise, Macahel. Macahel, biyosferik koruma alanıdır.
Bunun anlamı şudur; doğa örtüsü itibariyle Türkiye üzerindeki tüm bitkiler bu
bölgede mevcuttur. Bu nedenle özeldir ve koruma alanıdır. Oraya vardığınızda zaten
kendi gözlerinize inanmayacaksınız. Tek kelimeyle, hayran kalacaksınız. Ben hem
hayran kaldım hem de gözlerim yaşlar ve içim şükürle doldu.
Öte yandan, yayla insanlarının temizliği ve güzelliğini de mutlaka yaşamanızı öneririm. Onlar beni sevdiler, ben de onları. Dostluklarını, temiz yüreklerini, güleç yüzlerini...
Hayalim aslında karadeniz'in doğusunu eşimle birlikte gezmekti. Öyle olsa da tamamlamak bana nasip oldu. İnandığım şu ki; tam veya bir eksiği yine de hayallerinizin peşinden ayrılmayın. Çünkü hayaller olmadan uzaklara gidemez; dünyanın muhteşem güzelliklerini görüp yaşamazsınız.. Bir gün bir eşim olursa, kalan yerleri onunla tamamlarım belki.. (Eş'ten kastım, herhangi bir eş değil; hayatı paylaşmanın keyif ve sevgisini bütün olarak yaşayacak yüreği sevgi ve güzelliklerle dolu biri. Yüzünün ve bakışlarının güzelliğine yüreğinin ve sözlerinin güzelliği karışmış biri. Ruhu tertemiz biri. Yoksa, yeterince eş eziyeti tattım..)
Genel hatlarıyla rota. Tüm detaylarıyla 2048km.