Doğum kontrolü... Hayır, üzgünüm, doğum kontrolü günleri geride kaldı. Doğum Yasağı dönemecine ulaştık. Bugün önlem almazsak yakın gelecekte neler olacağını anlatmaya çalışacağım.
Hesaplamaların ortaya koyduğu yalın gerçek 1960-2000 yılları arasında dünya nüfusu %103.0152 ve 1970-2010 yılları arasında %88.21293 artış göstermiş. Hesaplamayı 40'ar yıllık aralarla yapacak olursak 2050 yılına girerken dünya nüfusu 12,047,381,000 'a ulaşmış olacak. Dünyanın taşıyabileceği en fazla nüfusun 9 milyar olduğu görüşleri çok fazla kaynakta göze çarpıyor. Fakat Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına ve National Intelligence Council:Global Trends 2030 raporuna göre, 2030 yılında (ortalama ) 8.3 Milyara ulaştığımızda kaynakların nüfusu beslemeye ve enerji ihtiyacını karşılamaya yetmeyeceği görülüyor.
Aslına bakarsanız, bu raporların tutarlı bir tarafı var. Çünkü bilimsel ve teknolojik gelişmemizi incelediğimzde son 50-60 yıl içinde ciddi sayılabilecek bilimsel bir gelişme kaydedilebilmiş değil. Teknolojik olarak gördüklermizin tamamı 60 yıl önce bulunmuş ve kanıtlanmış olan bilimsel gelişmelerin teknolojik olarak evire çevire pazarlanmasından başka bir şey değil. Ne gibi derseniz. Ses - Veri kayıtlarının plaklardan, bantlara, bantlardan cd'lere ve oradan çiplere kayıt edilmesi hali gibidir. Kayıt etme tekniği 1860'da bulunmuştur. Sonra gelen iyileştirmeler 1940'larda en iyi seviyesine ulaşmıştır. Fakat iyileştirme, daha az alana daha çok kayıt verisi kayıt etme bilimsel bir gelişmeden çok verimli kullanımın geliştirilmesi anlamı taşır. Günümüzün tüm bilimi ve teknolojisi için aynı şey söylenebilir. Genetik çalışmaları bir nebze bunun dışında bırakıp, günümüzün ciddi bir gelişmesi olarak tanımlamak istesek te; sonuçta aynı çerçeveye uyar. İlk genetik çalışma 1866 yılında Gregor Johann Mendel tarafından yayımlanmıştır (1). Yapılmış tek rafine teknolojik geliştirmeyi yalnızca 3D yazıcılarda görüyoruz. Ki kanımca belki de geleceğin gıda sorununu çözmemize destek olacaktır. Bilimsel çalışmaların kendi ciddi sorunlarını önümüzdeki 4 yıl içinde çözüp, en az süre olan 10 yıl test aşamasından geçirip, tam olarak kanıtlayıp ve aynı yıl teknolojik olarak kullanışlı hale getirip dünya halklarının kullanımına 2030'da sunabileceğini düşünmek Polyanacılığı bile aşan bir durum...
Nüfusun ilkim değişimi, toprak, su ve kirlilik üzerinde doğrudan etkisinin olduğunu fark etmemiz gerekiyor. Bireysel tüketimleri ne kadar azaltırsak azaltalım; nominal olarak toplamda daha fazla yiyecek ve enerji tüketiyoruz. Yetmediği durumda, daha fazla santral ve bina yapıyoruz. Daha fazla fabrika inşa edip, daha fazla üretiyoruz. Tüketimin kaçınılmaz oranda artmasına neden olan bizzat nüfusun artışıdır. Tüketimin artması, doğrudan atığın artmasına neden oluyor. Atığı yüzde kaça kadar arıtabilir, dönüştürebiliriz? Tüm atıkların %100'nün arıtılıp, çevrim uygulamasına sokulamadığını biliyoruz. Eğer bilmiyorsanız, şimdi öğrenmiş oldunuz. Bazı çevreciler hayali, gerçek dışı, gerçekleşmesi teknolojik olarak olanaksız bir takım düşsel sistemleri kafalarında yaşıyorlar. Yok öyle bir şey! Tüm atıkların tamamı %100 dönüştürelemez. Bu makale içinde bu listeyi verip konunun dışına çıkmak ve sıkıcı olmak istemem ama burada birkaç link vereceğim ki takip edilebilsin (2) (3).
Nüfus artışı, kirlilik, kentleşme ve betonlaşma tarımsal alanları ve hayvancılığı da olumsuz yönde etkileyecektir. Daha az tarımsal alanda daha fazla üretim gibi bir sorunla karşı karşıya kalacağımızı da vurgulamadan geçmeyelim.
Endişelenmemiz gereken yalnızca, nüfusun artışından kaynaklanan kirlilik ve gıda,su yetersizliği değil. Bu kaynakların bölgesel olarak nüfusa yetmemesi durumunda oluşacak büyük göçün etkilerini de hesap etmek zorundayız. Hindistan 10 yıl gibi sürede Çin'nin nüfusunu yakaladı. Öyle görünüyor ki rekor kırmaya aday bir ülke. Benzer nüfus atlamasını Afrika'da gerçekleştirdi. 2030'lara doğru yüz milyonlarca Afrikalı ve Hintlinin dünyaya yayılacağını öngörmek hiç zor olmasa gerek. Çünkü ülkelerindeki kaynakların kendi nüfuslarını taşıması imkansız! Olanaksız! Zorunlu olarak su ve gıda bulabilecekleri bölgelere göç etmeleri gerekecektir. Yolda geçerken, burası fena değil deyip; İstanbul' da birkaç milyonunun kalacağını da öngörmüş olalım!
Zika virüsü ise, ilginç bir konu. Çünkü bir anda Nijerya'da ortaya çıkıp, dünyaya yayılması; tam da nüfus probleminin tavan yapmadığı başladığı döneme denk gelmiş olması; şahsen beni şüphelendiriyor. Dan Brown'nun "Cehennem" adlı romanına atıf yapan bir fenomen gibi...
Yaptığım teknik araştırma sonucunda, doğal yolla ortaya çıktığına dair herhangi (tek) bir cümle bulamadım. Virüs, doğal süreçte birden, aniden sentezlenmez, replike olmazlar. Virüsün genom evrimi uzun yıllar alabilen bir konudur (4)(5)/6).
Etkisi ne olur diye düşünecek olursak; gelişmiş ve eğitimli toplumlarda tedavisi olmaması nedeniyle doğum oranlarının dramatik miktarda azalma göstermesi büyük olasılık. Ancak eğitimsiz toplumlarda yeni doğan ölümünde artış veya... yaşarlarsa kim bilir o bebekleri nasıl bir yaşam bekler!
Referanslar (Kaynakça):
1- History of genetics https://en.wikipedia.org/wiki/History_of_genetics
2- Why some items can't be recycled https://www.rbkc.gov.uk/bins-and-recycling/rubbish-and-recycling/recycling-and-rubbish-faqs/why-some-items-cant-be-recycled
3- 30 things you should never compost or recycle http://www.mnn.com/lifestyle/recycling/stories/30-things-you-should-never-compost-or-recycle
4- Virüs https://tr.wikipedia.org/wiki/Vir%C3%BCs
5- Zıka Vırus http://www.cdc.gov/zika/about/
6- Zika Virüsü https://tr.wikipedia.org/wiki/Zika_vir%C3%BCs%C3%BC