Sunday, 19 February 2017

Klinik Psikolojiye Eleştirel Bakış



Klinik Psikolojinin basit ve anlaşılır tanımıyla başlayalım.

"Klinik psikoloji bireyin zihinsel, davranışsal ve duygusal bozukluklarını inceleyen psikoloji dalıdır. Psikoterapi yöntemlerini sıklıkla kullanan klinik psikoloji; araştırma, öğretim ve program geliştirme konularıyla da uğraşmaktadır. Klinik psikoloji bir uzmanlık alanı olarak; bireylerin yanı sıra ailelerin ve çok çeşitli toplulukların yaşam boyu karşılaştıkları sorunları gidermeye çalışır.Genel olarak çalışma alanı; sorunları test ve görüşme gibi tekniklerle değerlendirme, tanı koyma, çözüm için müdahale etme ve bilimsel araştırma alanlarını kapsar. Eğitim, öğretim ve danışma gibi müdahalelerin yanı sıra ciddi psikopatolojik durumların tedavisi ile de ilgilenir. Bu çalışmaları yürüten meslek mensupları Psikiyatri uzmanları ve Klinik psikologlardır."

Tanı koyma kısmını ise, basitçe iki ana gruba ayırabiliriz. Çünkü iki klavuz vardır. Biri DSM (Amerika ve Kanada, Avustralya gibi kullanılır), diğeri ICD standardı Avrupa'da kullanılır. Bu standartlarla birlikte Uzak Doğu'nun kendine has farklı teknikleri mevcuttur.

DSM ve ICD standartları kullanılarak psikolojik rahatsızlıkların tanımı yapılır ve tanısı konulur. Diğer bir deyişle, DSM ve ICD klavuzlarında hastalıkların tanımları ve tanı yöntemleri açıkça belirtilmiştir. Böylece hekim, izleyeceği yolu açıkça görebilmektedir.

*Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders *International Classification of Diseases

Başlamadan önce, biraz da psikoterapi nedir; tanımına bir göz atalım.

"Psikoterapi uygulaması, davranış bozuklukları ve rahatsızlık durumlarının, ya da psikososyal, ayrıca psikosomatik faktörler ve nedenlerle ilişkili geniş kişilik gelişimi gereksinimlerinin, bilimsel psikoterapik metotlar ile, bir veya daha fazla tedavi olan kişilere, bir ya da daha fazla terapist ile, var olan semptomlarının hafifletilmesi ya da ortadan kaldırılması, bozuk davranış şekilleri ve tutumlarının değiştirilmesi ve tedavi edilen bireyin olgunlaşma, büyüme, aklı selimlik ve iyilik süreçlerinin desteklemek gayesi ile, genel ve özel eğitimlerine dayanarak geniş kapsamlı, maksatlı ve planlı tedavi ya da terepâtik müdahalesidir.
Psikoterapi sürecinde terapist ile danışan arasında kurulan ilişki temel alınarak danışanın yaşadığı sorunlar üzerinde çalışılır. Sadece psikolojik rahatsızlık yaşayan kişiler değil, hayatının herhangi bir alanında tıkanıklık yaşadığını hisseden ve yaşamını daha anlamlı bir şekilde sürdürmek isteyen herkes psikoterapi sürecine girebilir. Psikoterapi, terapistin danışan adına neyin doğru olduğuna karar vermesi ya da nasıl değişeceğini söylemesi değildir. Psikoterapist, kendi kuramsal bilgilerini ve uygulama becerilerini kullanarak; danışanın kendisini tanıması, hayatına dair farkındalıklar yaşaması, daha sağlıklı ilişkiler kurması ve yeni çözüm yolları geliştirebilmesi için danışana ışık tutar."

Tüm tanımlara baktığımızda, danışan (hasta) ile terapist arasında bir iletişimin gerekliliği söz konusudur. Böyle olmalıdır. Fakat ne yazık ki; günümüz dünyasının kalabalık şehirlerini göz önüne aldığımızda terapist başına düşecek danışan sayısını (ki birçok insan terapiste ve dişçiye gitmek zorunda olmadığı sürece gitmeme eğilimi gösterir) ve süreyi hesaplamak istediğinizde; bunun mümkün olmadığı sonuca varıyorsunuz. Bu hesaplama genel bir hesaplamadır. Belli bir ülkenin durumunu baz almaz. Ortalama insanın terapiste düzenli olarak gidecek eğitimi yoktur. Fakat asıl nokta, maliyettir. Ortalama insan, terapist tedavisini sürdürmeye olanak verecek yeterli bütçe seviyesine sahip değildir. 

Bu durumda özel çalışan sigortası veya genel sağlık sigortasına dönüyorsunuz. Fakat yine ne yazık ki; sigorta sisteminde terapiyi kapsam dahiline alacak bir planlama yok. ABD, Kanada, Fransa, İtalya, Türkiye vs. Böyle bir sağlık sistemi mevcut değil. 

Nasıl bir yol izleniyor? Eğer hastaneye yatırılmamışsanız (ki her hastanede terapi uygulandığına dair bir bulguya rastlamadım) düzenli ve  kontrollü terapi alabilmek için kendi bütçenizi kullanmak zorundasınız. Bu durum ilaç sektörünün farkında olduğu bir açık. Bu nedenle serotonin, dopamin tetikleyici ilaçlar, lityum kökenli türler, piyasaya sürülmüş. Semptomları kaldırmaya yönelik bu ilaçların çok ciddi yan etkileri mevcuttur. Bu yan etkiler içinde intihar eğilimini arttırıcı etki göstermeleri en kritik olanıdır. Her ne kadar, psikolojik kökenli bozukluklar, ilaç al tedavi olsun tipinde rahatsızlıklar olmasa ve dünya hekimleri de bunun farkında olsalar da günümüz için daha verimli bir yöntem henüz uygulamaya alınabilmiş değil.

PTSD tedavisinde bir takım gelişmeler söz konusu. Bunların içinde elektrik patch yeni bir yaklaşım. Yanı sıra birlikte beta bloker kullanımı umut veren yöntemler arasında sayılabilir.

*Beta-blockers May Reduce Intrusive Thoughts in Newly Diagnosed Cancer Patients *Electric Patch For Post-Traumatic Stress Disorder Patients Prompts 30% Decrease In Symptoms

Diğer bir sorun ise, hastalıkların teşhisinde yani tanısında karşılaşılan zorluklardır. Psikolojik bozukluklar birbirlerine çok yakın seyreden veya kimi zaman birden fazla bozukluğun toplamından meydana gelmektedir. Tanıdan kaynaklanan hatalar, yanlış ilaç kullanımı veya sonuçsuz kalan tedavilerin oluşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, DSM ve ICD yeni versiyonlar ile hekimlere yol gösterici olmayı daha etkin hale getirmeyi amaçlamaktadır. 

*World Health Organization - Data and statistics


Amerikan sağlık örgütünün üç yıldır açıklamayı sürdürdüğü bir gerçek var ki ölümcül hastalıkların çok büyük bölümü kanser, kalp rahatsızlıkları vb fiziksel kökenli değildir. Aksine psikolojik kökenli rahatsızlıklardır. Ayrıca fiziksel hastalıkların, psikolojik hastalıkların oluşumunu tetikleme etkileri mevcuttur. Bu sebeple psikolojik rahatsızlık tanımı yerine beyin hastalıkları tanımı getirilmeye çalışılmaktadır. Beyin rahatsızlıklarının geneline baktığımızda, travma yaşamayan bireyler dışındakilerin tamamının nöron ve sinaps bağlantı kaybı kökenli olduğu tespit edilmiştir. Bu noktadan hareketle, günümüzde tedavi edilebilmeleri çok mümkün görünmemektedir. Ancak ciddi anlamda umut veren bir yöntem hızla gelişmektedir. CRISPR. Bir tür gen yazılım tekniğidir. Bu sayede fiziksel kökenli rahatsızlıklar dahil tüm beyin bozukluklarının en başta engellenmesi mümkün görünmektedir. Henüz insanlar üzerinde uygulama noktasına gelmemiştir. Fakat hızla ilerlediğini söylemekte fayda var. Fakat! her bilimsel gelişmenin olduğu gibi CRISPR'ın da tehlikeli açıkları mevcuttur. Eğer kötü niyetle, etik dışı kullanılırsa; ne gibi sonuçlara yol açabilir bilinmiyor!

CRISPR insan uygulamaları geliştirilinceye dek balık yağı (omega 3) ve sağlıklı beslenmenin (akdeniz diyeti) hem fiziksel hem de beyinsel sağlınız üzerinde önemli faydalarının olacağına inanıyorum.

*CRISPR-Cas systems for editing, regulating and targeting genomes


Aşağıda konunun detaylarını birçok açıdan takip etmek isteyecek olanlar için farklı seviyelerde linkler bırakıyorum.

Sağlıkla kalın.


Referanslar
*Omega-3 Fatty Acids, The Brain and Retina

*Omega-3 Fatty Acids and Depression: Scientific Evidence and Biological Mechanisms

*The role of dopamine and serotonin in suicidal behaviour and aggression

*Serotonin-Dopamine Interaction

*Suicidal Behavior and Haplotypes of the Dopamine Receptor Gene (DRD2) and ANKK1 Gene Polymorphisms in Patients with Alcohol Dependence – Preliminary Report

*Reward, dopamine and the control of food intake: implications for obesity

*Hypothalamic dopamine and serotonin in the regulation of food intake.

*8 Natural Dopamine Boosters to Overcome Depression

*The Dopamine Receptors

*How To Increase Dopamine Levels

*Physical illness in patients with severe mental disorders. I. Prevalence, impact of medications and disparities in health care

*Risks of all-cause and suicide mortality in mental disorders: a meta-review

*Relative Risk of Cardiovascular and Cancer Mortality in People With Severe Mental Illness From the United Kingdom's General Practice Research Database


No comments:

Post a Comment